Darbe girişiminin üzerinden 2 ay geçti. 14 Ağustos dedikodusunun üzerinden ise 1 ay geçti. Sosyal medya hesaplarından ‘Ekim ve sonrası' uyarılar bugünlerde yapılmasa da bizler unutmadık. Kurban Bayramı'nı yaşadık. Ağzınızın tadını bozmakta istemem. Ama bu topraklarda uyumak, uyuşuk olmak, narkoz yemiş gibi dolanmak dönemleri bitti. Her daim uyanık olacağız.

Şu unutulmasın vatan bellediğimiz bu topraklarda bin yılı doldurduk. Fakat tapusunu aldığımız 1071'e biraz daha var. Sanıyorsanız Bin yıllık hesap bir günde görülür, elde ettiğimiz mevzilerde tehlike geçer yanılırız. Unutmayın Haçlı seferlerinden aldıkları yenilgiler sonrası yeni taktik ve stratejileri dolayısıyla son 200 senedir bir kumpasın bir kuşatmanın içindeyiz. Bunu bilmezsek olup bitenleri anlayamayız.

2001 yılı idi. 11 Eylül olayları sonrası ABD'nin dünyada ve dolayısıyla Ortadoğu'da başlatacağı işgaller öncesi Irak-Petrol-Türkmenler üzerinde TBMM Kütüphanesinde ne kadar kitap varsa taradım. Gözden geçirdim. Kitap yazarım diyerek.
Yüzlerce kitabın binlerce sayfasının fotokopisini aldım. O taramayı yaparken şu an ne kitabın adını hatırlıyorum, ne de yazarını. Fakat yazarın bir bayan olduğunu biliyorum. O kitapta şu yazıyordu özetle: İ
ngilizler 1500'lü yıllardan itibaren dünyanın değiş bölgelerine aileler göndermeye başladı.
O aileler o bölgelerde zamanla nereden geldikleri unutuldu. Fakat o aileler bölgelerinde sevilen sayılan, varlıklı ve hatırı sayılır aileler haline geldi.
Bu aileler hiçbir şekilde İngiltere ile irtibatlarını kesmediler. Birinci Dünya Savaşı sonrası imparatorlukların dağılması konusunda her bölgede bu ailelerin çok büyük etkisi oldu.

Bizler sadece Arapların ayaklanmalarının hikâyesini biliyoruz. İngiliz oyunu olarak. Bu kapsamda da Lawrence'i duyarız. Fakat bu öyle bir şey değil. Bu daha yerleşik bir sistem. Şimdi bu ailelerin kimler olduğunu bilen var mı?
Türkiye'nin hangi noktasında bulundukları, hangi kimlikleri kullandıkları, Kürt, Arap, Yörük, Çerkez, Laz gibi mi göründükleri, İngilizlerin bunları nasıl yönlendirdiği, nasıl desteklediği hepsi meçhul.
Bu aileleri hiçbir zaman İngiliz geleneğinin temsilcisi olarak da görmeyin.
Bazen muhafazakâr, bazen bir cemaat lideri, tarikat temsilcisi, yardım sever, milliyetçi bulursunuz.
Zamanı geldiklerinde kullanabilecekleri her türlü argümanın odak noktasında olmaları kaçınılmazdır. Toplumsal algıyı yönlendirmede hünerliler yani.

Şimdi yazdıklarım sizleri her şeye şüpheyle bakar duruma da düşürmesin. Sonuçta biz bu topraklardayız. Ayaktayız ve oluşan her türlü olumsuzluğa karşıda reflekslerimiz var. Sadece zaman zaman düştüğümüz rehavete tekrar düşmemek gaye.

Fakat yine çok ciddi bir döneme giriyoruz.
Bunun ilk işaretleri İngiltere başta olmak üzere batılı ülkelerin konsolosluk ve elçiliklerini geçici bir süre kapatma kararı almalarıdır.
Bu kadar telaşa düşerek tedbir alma yolunu seçiyorlarsa içlerinde kendilerinin de olduğu yeni bir saldırı dönemine giriyoruz demektir.
15 Temmuz'un ardında olan ABD, İngiltere, Almanya, İsrail ve diğer ittifakların hedeflerinden vazgeçtiklerine inanmak gülünç olur.
Defalarca deneyeceklerdir. Timsah gözyaşlarına da inanmayın.

Okullar açılıyor, üniversiteler başlıyor.
Tatil dönemi bitti. Herkes işine gücüne dönüyor.
Anlayacağınız toplumsal huzursuzluğu çıkarmak için ortam hazır.
O nedenle sorumluluk sahibi her kesin, her makamın, her kurumun 15 Temmuz'dan da ders alarak daha olaylar olmadan önleyici tedbirlere hız vermesi gerekir.
Bu işin mazereti yok. Bu işte sorumluluktan kaçma lüksüde yok.
Şer cephelerinin kullanabilecekleri maşalar tek tek kırılmalıdır.
Bu gemi derin okyanuslarda yüzüyor. Dev dalgalar değil ama içeriden açılacak delikler asıl tehlikedir.
Ama bu delikleri açanlarında kurtulma şansı olmaz.
Bu bilinmelidir.
FETÖ çerçevesinde oluşturulan mağduriyet algıları bugün için kullanılacak en tehlikeli gelişmedir.
Yetkililerin nasıl bir önlem alacağı önemli.

Kalın sağlıcakla…