Gündem öylesine kalabalık, zaman öylesine yoğun…

Artık güzel şeyleri, ince, zarif olan her türlü olay ve olguyu görmüyoruz bile! Millî Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar’ın, geçtiğimiz gün hudutta Mehmetçiğe elleriyle kek ikram edişi, benim için son ayların belki de en muhteşem görüntüsü idi…

Hulusi Paşa’nın evinde yaptırarak huduttaki askerî birliğe getirdiği kek, hiç kuşkusuz anlamı itibarıyla çok şey ifade ediyor… Elleriyle Mehmetlerine kek ikram edişi bir baba, bir komutan ve şefkatli bir devlet adamı mesabesindeydi ve tablo gerçekten özlediğimiz, hasretini çektiğimiz, gurur duyulası bir tabloydu…

O bir dilim kekin Mehmetlerimize anlattığı öyle çok şey vardı ki... Ana kucağından uzakta "Kızılelma" diyen, vatan için, millet için, din için, devlet için gözünü kırpmadan serhat boylarında kale gibi duran Mehmetlerimiz için, Peygamber ocağında Hulusi Paşa'nın müşfik elinden uzatılan o kek diliminin anlamı çok büyüktür…

Bu güzel haber, bana her nedense merhum şairimiz Bekir Sıtkı Erdoğan’ı hatırlattı.

Zannedersem yedi sekiz yıl önceydi…

Kendisini ziyarete gittiğimiz Milat gazetesi yazarı, sevgili ağabeyim Mehmet Nuri Yardım “Bekir Sıtkı Erdoğan hasta, ziyaretine gidelim mi?” diye sorunca şair-yazar Mürsel Gündoğdu ile kalkıp Üstadın Erenköy’de bulunan evine gittik.

Türk Edebiyatının ve Türk musikisinin efkâr-ı umumiyesi onu “Kışla’da Bahar" şiiriyle tanımıştı. Bekir Sıtkı Erdoğan, edebiyatımızın en içli ve en güçlü şairlerinden biridir hiç kuşkusuz…

Bizleri muhterem eşleriyle kapıda karşılamıştı.

Çocukluğumdan beri tanıdığım ve özellikle “Kışla’da Bahar” ve “Hancı” şiirleriyle çok sevdiğim büyük usta işte karşımda duruyordu. Sohbet esnasında kendisine ilk sorduğum soru “Kışla’da Bahar” şiirinin hikâyesiydi elbette. Hayal ettiğimin tam aksine, o şiir kendi hikâyesi değildi.

Şöyle anlatmıştı o hikâyeyi:

“Samsun’da Kışla’da askerleri denetlerken bir askerimin kederli ve düşünceli hâli dikkatimi çekmişti. Yanıma çağırdım ve 'Evladım senin derdine çare bulmak isterim, söyle bana' dedim. Asker, sevdiği kızın başkasına verilmek istendiğini, memlekete gitmesi gerektiğini vs. anlattı. Ona 'hadi git evladım, düğünü derneğini yap öyle gel, sana iki hafta izin veriyorum' dedim. Lakin askerin anlattıklarından öyle çok etkilenmiştim ki Kışla’da Bahar şiiri düştü kalemimden!

★★★

“Karagözlüm efkârlanma gül gayrı

İbibikler öter ötmez ordayım

Mektubunda diyorsun ki gel gayrı

Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

★★★

Bahar geldi koyun kuzu koklaştı

İki âşık dört senedir bekleşti

Karagözlüm düğün dernek yaklaştı

Vatan borcu biter bitmez ordayım.”

★★★

Ve daha sonra bu güzel şiir, ünlü bestekâr Gültekin Çeki tarafından rast makamında bestelenmiş.

Bekir Sıtkı Erdoğan, Türk Edebiyatının gerçekten de yarınlara kalacak önemli bir ustası idi. Seksen küsur yaşını geçtiği hâlde çeşitli vakıf ve derneklerde şiir atölyelerinde gençlere ders vermeye gidecek kadar şiire sevdalı bir şairdi. O gün ziyaretimiz esnasında bizlere son yazdığı rubaileri okumuştu. Bu şiirleri gerçekten de ustalık eserleri olmasına rağmen herhangi bir yayınevi tarafından hâlâ neşredilmedi!

★★★

Bir komutanın askerine şefkati, merhameti, ince tavırları işte böyle güzel ve özel olmalıdır... Anaların ellerini kınalayıp askere yolladığı bu gencecik çocuklarımız, Türk ordusunun bu kabilden şerefli, merhametli, şefkatli subay ve komutanlarına emanettir…

İşte gündemde kaynayıp giden “Hulusi Paşa’nın kek ikramı” emanetin ehil ellerde olduğunun nezih bir göstergesidir...