Geçmişteki hatalardan ders alınmadığı sürece gelecekte aynı belaların başımıza gelmeyeceği muhtemel değil mi?

Bu nedenle bazı rektör yardımcılarının dediğinin aksine eğitim seviyesi yükseldikçe afakanlar basacak bir hal yok!

Aksine, cahillik ve İslam’ın kullanılmasından başımıza geliyor her ne geliyorsa.

Geçenlerde bir dava sebebiyle eski günlere uzandık.

Adliyede sıra bekliyoruz; görülen davada, Menzilci’lerin kanaat önderlerinden birinin adını almak isteyen kişinin davasını reddetti mahkeme.

Hakim soruyor vatandaşa; “neden bu isimle değiştirmek istiyorsun adını?”

Vatandaş rahat: “Seviyorum, benim düşünceme uygun”

Neyse ki; hakim, aradığımız ve özlediğimiz o eski hakimlerden ki, güzel bir nasihatla beraber reddediyor davasını….

“Bir zamanlar pek çok kişi de Fethullah olarak değiştiriyordu ismini… Gördük sonra başımıza neler geldiğini” diyerek.

Doğru.

Bir zamanlar, pek modaydı Fethullah ismi.

Terli gömleğini koklayarak mest olanlar, tabağındaki yemek artığını kutsalmış gibi son kırıntısına kadar temizleyip mest olanlar ve bunlar arasında koca koca üst rütbeli askerler, yargı mensupları olduktan sonra bizim saf vatandaşımızın isim değiştirmesi çok mu diye düşünmeden de edemiyoruz tabi!

15 Temmuz sonrası da pek çok kişi, bu kez ters işlemle Fethullah ismini değiştirmek için başvuruyordu yargıya…

O Fethullah ki, henüz FETÖ olmamışken, taaa 90’larda bizim tanıdığımız pek çok isim için biz o zamanlardan FETO derdik kendilerine…

O FETO’lar sonra da FETÖ’cü olmuşlar işte.

Geçtiğimiz Cumartesi veya Pazar günü de Hürriyet’in neredeyse bir tam sayfasını kapsayacak kadar büyük bir ilan vardı.

İlanen tebliğ, Hakimler Savcılar Kurulu’nun ilanıydı ve meslekten ihraç edilen meşhur savcı Celal Kara ile ilgiliydi.

Kendisinin nerede olduğu bilinmediği ve tebligat yapılamadığı için ilanen tebliğ yoluna geçmişti HSK zorunlu olarak.

FETÖ savcısı olarak kendisine ilanen tebliğ yapılan Celal Kara hakimlik/savcılık stajını 90’lı yılların ortalarında Balıkesir’de yapmıştı.

Peki asıl o zamanlara dönmek gerekmez mi?.. O zamandan ve daha öncesinden gelen bu tehlike; devlet olarak istihbaratınızın sıfır(!) olduğunu varsaysanız(!!) bile; istense salt Uğur Mumcu, Emin Çölaşan, İlhan Selçuk, Hikmet Çetinkaya , Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Nuh Mete Yüksel, Ahmet Zeki Üçok gibi isimlere kulak verilip gereği yapılsaydı önlenemez miydi?..

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz sonuçta….

Siyaset, mevcut tablonun tek sorumlusudur.

Herhangi bir tarikata taviz verdiğiniz an raydan çıkabilecek her tür hatanın yapılması mümkündür.

İsim değiştirme davasında “menzilci” isim almak isteyen vatandaşa ne diyor hakim:

“Sizin gibileri çok gördük biz”

Görenler görüyor ama asıl görmesi gereken yetkili sorumlular görmüyor.

FETÖ ile içiçe olup onlarla yatıp kalkan nice isme, nice kalemşore dokunulmuyor, Bank Asya’ya üç kuruş yatıran veya devletin resmi okuluna çocuğunu gönderen nice masumun hayatı kayıyor…

Anlayabildiğimiz bir mücadele mi şimdi bu?..

Her gün operasyonlar devam ediyor.

Ulusal basında yazı yazan nice FETÖ sevdalısı, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen nice ünlü isme, siyasetçiye dokunulmuyor.

Bile bile ladestir bunların hepsi.

Ülkemizin temel sorunu eğitimsizlik ve din ile vatandaşı kandırmaktır.

Hangi cemaat veya tarikat olursa olsun, bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti için tehlikedir.

Turkish Diplomatique’nin Şubat 2019 sayısının ilk sayfasındaki bir makale ABD’deki nöromühendislerin insan beynindeki düşünceleri anlaşılır sözcüklere çevirmeyi başardıklarıyla ilgiliydi.

Bizde tarikat peşine düşenlerin kaçta kaçı, daha Kur’an-ı Kerim’in Türkçe mealini bir kez olsun okumuşlardır dersiniz?..

Biz neredeyiz, onlar nerede?