Bir zamanlar hayli izleyici kitlesi olan durum komedisi dizisi vardı. 
Avrupa Yakası’nda Burhan karakteriyle Engin Günaydın, “Ben aslında yoğuuum… Yoğuummm ben..” diyor kendisine öfke duyan karşı balkondaki komşusuna… 
Bu repliği değişik anlamlar yükleyerek okuyabilirsiniz.
Biz beğenildiğimiz ölçüde varlığımızı kabul ettirebiliriz. Yani sosyal kabul görmek, toplumsal beğeniler için önemlidir.

Beğenilip onaylanmayan davranışlar ya da iletişim kanallarına giremeyen sözler ve filler yok ölçüsündedir.

İçinde yaşadığımız yüzyıl, insanları acımasızca rekabete sürüklüyor. Hayatımızın duygu, düşünce ve davranış alanlarında hep rekabet var.
Yarış, rekabet, daha iyiyi bulmada teşvik edicidir.
Ancak, adil olmayan, kazananı baştan belli yarışlar tam tersi etki yaratıyor.
Motivasyon kaybına yol açıyor.
Eşitsiz bir hayat modeli ortaya koyuyor.
Bu rekabet ortamında kazanan olabilmek için herkes asıl işini yapmak yerine, sahip olmadığı beceriler geliştirmek için olağanüstü çaba harcıyor.
Asla sahip olamayacağı beceriler için harcanan çabalar boşa çıkıyor.
Zaten herkes, her işi yapamaz, yapmamalı...
Ancak, herkes en iyi yaptığı işini iletişim becerileriyle daha ileriye taşıyabilir.
Çünkü alanınızda dünyanın en iyisi olsanız da, iletişim kuramıyorsanız, varlık sürdürme amacınızı da kaybedersiniz.
İşinizi doğru yöntemlerle anlatamıyorsanız, etkili ve güzel konuşamıyorsanız, beden dilinizi yerli yerinde kullanamıyorsanız, varlığınızı kimseye fark ettiremezsiniz.
İletişimsiz ortamlarda sorunların içinden çıkılmaz.
İletişimin sihirli gücü, pek çok kapıyı açabilir. Ardından da ikna yöntemleri, etkili konuşma, beden dilini kullanma gibi iletişimin temel yöntemlerini bilirseniz, hayatı zorlayan engellerin tek tek kalktığını fark edeceksiniz.

İLETİŞİMSİZ HAYAT ANLAMSIZ

İletişim, insanın varlık sürdürme biçiminin ürünüdür.
İnsanın varlık sürdürme biçimindeki gelişmelere göre değişimlere uğrayan iletişim, günümüzde toplumsal hayatın her alanında önemini artırıyor.
Toplumsal yaşamın işleyişine katılan herkes, hayatın akışını da kontrol etmek zorundadır.
Her birey, kurduğu ilişkilere göre varlığını anlamlandırır. Hayatı anlamsızlaşan birey hayatı sürdürmek istemez.
İşte bu yüzden iletişim çağında, insanın anlamlı hayat sürdürmesi zorlaşıyor. Hızlı ve anında olayları duyan, yeni bilgilere ulaşan insan, araç merkezli bir dünyanın üyesi haline geliyor. 
Teknolojik araçlarla, iletişim sürecinin pasif izleyicisi durumundan çıkan insan artık aktif katılımcı hale geldi.
İlk bakışta insanı insandan uzaklaştıran, eğlenceli, romantik gibi görünen bu hayat aslında farkında olmadan tek düze hale dönüşüyor.
İnsanı robota dönüştüren iletişimin bu boyutundan sıyrılıp, olup bitenlerin kontrolünü elde tutarak hayatlarımızda güvenli alanlar açmak kaçınılmaz.
Bu mümkün mü?
Madem ki hayat mümkün, her şeyin imkanı var.

ÇALIŞKANLIK ABARTILI ERDEM Mİ?

Bertnard Russel, “Çalışkanlık, abartılmış bir erdemdir” diyor.  Düşünür bu sözüyle sıradan bir insanın çalışma süresinin azaltılmasını gerektiğini savunur. Paul Western’e göre ise, “Aylaklık” hak ettiği değeri görmüyor.
Çılgın düşünceler gibi gelebilir.
İşin aslı şu; Çalışkanlığa o kadar övgüler düzülüyor ama birey kendi ilgi alanlarına zaman ayıramıyor. 
Medeni dünyanın nimetlerinden yararlanamıyor. İşsiz sayısı çok olmasına rağmen, işçiler aşırı çalıştırılıyor.
İletişim uzmanı olarak soruyorum; Aşırı çalışanlar, karşılığında maddi kazanç elde etse bile, zihinsel boşluğunu bilgiyle doldurup, kendini mutlu edecek ruhsal doygunlukları yaşayabilecek mi?
İstisnaları bir yana, hayat bu boşlukları tanımıyor.
Bu yüzden pek çok insan, iletişim kanallarını kapatıp hayatın üstün zevklerinden habersiz bir hayat sürüyor.
Yani sadece görünenlerle kurulan araçsal iletişim iç dünyamızı mutlu etmiyor. Derin, içselleştirilmiş mutluluk için hızla akan hayatın kıyısında dinlenmeyi gerektirir.
İnsanın inanma, bunu yaşama, hayata bağlanma amaçlarını yeniden gözden geçirmesinde yarar var.
İletişim bize bunları da öğrenmeyi öneriyor. Bildiğimiz hayatın dışında bir yaşam sürülebileceğini, çocuklukta öğrendiklerimizle bir ömür geçirilmemesi gerektiğini…
Hatta bir ömür boyu süreceğini sandığımız bebeklik bilgi ve becerilerinin, “uygarlık” denilen duvara her çarptığında hissettiğimiz hayal kırıklıklarını unutmayalım.
Modern iletişim teknolojilerinin sağladığı araçlar, uzakları yakınımıza getirirken, yakınları bizden uzaklaştırıyor.
İletişim becerileri işte bunun farkına varmamızı sağlıyor.
Teknolojinin, aracın güdümüne kapılmadan, ona hakim olarak yararlı hale dönüştürmek olmalı işimiz.
Bunun için de iletişim bilgi ve becerilerimizi güncellemek şart.
Eğitimin vazgeçilmezliği gibi.
İletişimi kesmeden yaşamak dileğiyle…