Padişahın biri canı sıkılınca, bir ferman çıkarıp, tellallarla duyurmuş: 
- Bana en güzel yalanı söyleyene bir küp dolusu altın vereceğim!.. Yalan söyleyen öyle bir yalan söylemeli ki; beni bile inandırmalı!.. 
Yalancılar, hemen saraya koşuşturup sıraya girmişler.
★★★
Birinci sıradaki yalancı söz almış: 
- Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü. 
Padişah kızmış: 
- Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kartal aslan yavrusunu kaptığı gibi götürür!.. 
★★★
İkinci yalancı söz almış: 
- Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!.. 
Padişah bunu da beğenmemiş ve şöyle demiş: 
- Komşu ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur!.. 
★★★
Üçüncü yalancı söz almış: 
- Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım, altı ay sonra geri döndü!.
Padişah bu yalanla da tatmin olmamış ama az doğruluk payı bulmuş: 
- Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, ok takılacak yer bulamayıp yere inmiştir. 
★★★
Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha "Bu yalandır." dedirtememiş. 
Lâkin yahudinin barınamadığı şehirden biri koşarak gelmiş, söz almış: 
- Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen; ödülümü ver. Yalan değil dersen; borcunu öde!.
★★★
Bu anlattığım hikayeydi.
Gerçek olan şu..
Gökten üç elma düşmüş;
Doğru bildiğini söylememeyi alışkanlık haline getirenlerin başına...
★★★
Sahi biz doğru bildiğimizi söylemek için İsrafil'in "sûr"a üflemesini mi bekliyoruz!
Ya o an iş işten geçtiyse, vay halimize!
...
Hepinize her alanda sağlıklı hayat diliyorum.