Bazı günler vardır, kutlamış olmak için kutlanılır. Ama Çanakkale Savaşı kutlanmayı gerçekten hak eden bir zafer. Yılda bir gün değil, her gün kutlasak yinede o savaşın vefasını gösterebilmiş sayılmayız.

Çanakkale Savaşı eşi benzeri olmayan, tüm dünyanın hayranlığını kazanmış bir zafer.
Hep biliyoruz ama, yinede defalarca yazıp, çizip hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. T
eknik olarak büyük bir güce sahip olan düşman devletler topluluğuna karşı, yıllarca savaşmış, yorgun, yokluk içinde olan bir millet.
Orantısız güç deniyor şimdi yeni tabirle.
Tam da bu ifadenin içeriği gibi güçler dengesi kıyaslanmayacak kadar farklı.
Şimdi biz bile, o günleri gözümüzün önüne getirip o şartları hayal ettiğimizde ulaşılan zafere, matematik olarak imkansız olan o savunmaya şaşırıp kalıyoruz.
O ne büyük inanmışlık, o ne büyük yüreklilik, o ne büyük fedakarlık, o ne büyük cesaret örneği.
Cephede savaşan neferinden komuta kademesine, askerin çorabını ören, kıyafetini diken cephe gerisindeki isimsiz kahramanlara kadar, kadınıyla erkeğiyle tam bir birlik beraberlik örneği.
Vatan toprağını savunmak için 3 dakika sonra öleceğini bile bile, gözünü kırpmadan sipere koşmak, bizim bugünkü şartlarda anlayamayacağımız çok yüce bir duygu.
Atatürk’ün muharebe sırasında verdiği “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” şeklindeki emri Türk Milletine ve askerine duyduğu büyük güveni göstermektedir. Nitekim Conkbayırında 57’nci Piyade Alayının hepsinin şehit olduğunu biliyoruz. 
Taarruzu General Hamilton şöyle anlatıyor:
“Gebe dağlar Türk doğurmakta devam ediyor. Karşılıklı siperler arasındaki mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına, hepsi düşüyor; ikincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor; Sarsılmak yok.”
Askerlerine “size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyebilen bir komutan yoktur.
Ölme emrini tereddütsüz yerine getiren Mehmetçik’ten başka bir asker, Türk milletinden başka bir millet de bulunamaz.
Bu savaşın aynı zamanda tüm dünyaya insanlık mesajı veren bir yanı da var.
Atatürk’ün “Bu topraklar üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçik’le koyun koyunasınız. Sizler, artık bizim evlatlarımızsınız...” sözleri ölüye saygının çok bariz bir ifadesidir.
Ayrıca sakatlanarak geri hizmete alınan bir Mehmetçiğin, kendisine teslim edilen yaralı bir İngiliz askerini, “O da bir insandır...” diyerek, hastaneye sırtında taşıması gibi çok yüce davranış örnekleri bu savaşta görülmüştür.
O savaşı biz başlatmadık, uzak diyarlardan gelen anzaklar dahil düşman askerlerini biz çağırmadık.
Biz evimizi, yuvamızı, anamızı, bacımızı, toprağımızı koruduk.
Zorla gelip vatanımıza el koymak istediler.  Ama unuttukları bir şey vardı.
Bu millet vatanını, bayrağını, ezan sesi yankılanan toprağını ölmeden kimseye bırakmazdı. Nitekim de tüm dünyayı şaşırtan, hesaplarını alt üst yapan bu iman gücü, bu inanmışlık oldu.
İşte, şimdi bize düşen o ruhu hiç kaybetmemek, birlik beraberlik olunca neleri başarabildiğimizin görünen ispatı.
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın” diyen Mehmet Akif Ersoy’u da bir daha saygıyla ve rahmetle analım.