Nasıl yapılır böyle alçakça bir hainlik?
Kendi halkına ateş eden, vatandaşların üzerine mermiler yağdıran, devletin kurumlarını işgal edip dağıtan, genel kurul salonunda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan milletin meclisini savaş uçaklarla bombalayan..
Nasıl bir ırktır. 
Nasıl bir müslümandır.
Nasıl bir gözü dönmüşlüktür. 
Nasıl bir şerefsizliktir.
Nasıl bir kalleşliktir.
Nasıl bir adiliktir. 
Nasıl bir caniliktir.
Nasıl bir insanlıktır bu..
Nasıl? Nasıl? Nasıl?...
Akıl erdiremiyorum.
ama her türlü lanet geliyor aklıma bu vatan haini P.İ.Ç'lere okumak için.
Türkiye'yi karanlığın içine sürüklemek için milletinin emanet ettiği silahları sahiplerine doğrultanlar, güvenlik güçlerimize saldıranlar yaptıklarının bedelini en ağır şekliyle ödeyecektir elbette.
Ne diyor Hz. Ali; 
Herşeyi affedin ama vatana ihanet edeni asla affetmeyin..”
Şanlı Türk Ordusunu lekeleyen, Türkiye’nin itibarını zedeleme girişimde bulunan ve demokrasiyi, milli iradeyi hiçe sayan bu FETÖ’cü çakalların da affedilecek hiçbir yanı yok..
“Söz konusu vatan ise, gerisi teferruattır” denildiği gibi.. 
Vatana hainliği karşılığı idamsa.. idam.. 
Kimse itiraz etmesin!
***
Size şaka gibi gelecek, “sen nasıl gazetecisin” diyeceksiniz, lakin darbe girişimini duyduğumda, hareketliliğin üzerinden neredeyse iki saat geçmişti.
Hemen internete girdim. 
Anadolu Ajansı başta olmak üzere tek tek ajans ve haber sitelerine göz attım.
Güvenlik birimlerinin resmi sayfalarına baktım. TSK'nın sitesine girilmiyordu, ama ajansların ve medya sitelerinin paylaştığı haberler kafamda her ne kadar soru işaretleri uyandırsa da..
İnanmakta zorlandım. 
Fesybuk'taki adresime "Böyle dost var iken, düşmana gerek yok" cümlesi ile "Demokrasiye sahip çıkma vakti" mesajını paylaştıktan sonra sokağa çıktım.
***
Aklımda darbenin "D"si bile yoktu. 
Anadolu Ajansı'nın peş peşe geçtiği haberler, Başbakanımız ile bazı bakanların açıklamalarını okuduğumda, yaşananları cinnet halindeki bir grubun oynadığı  oyun sanıyordum
Türkiye'de 80'lerdeki gibi bir darbe olamayacağına, yapılamıyacağına inanıyordum çünkü. 
Bunun için haklı gerekçelerim var kendime göre. 
Bunlardan biri Türkiye eski Türkiye değildi.
İkincisi teknoloji.. 
***
Türkiye ve Türk halkı teknolojiyi en iyi şekilde kullanan toplumların başında geliyor. 
Hele hele haberleşme alanında Türk Milleti'nin üzerine yok denilebilir.
En önemlisi de çok sesli ve bağımsız Türk Medyası.
Uydudan dünyanın dört tarafına ulaşan ulusal ve yerel televizyon kanalları. Yerel ve yaygın gazeteleri.. Özgür ve bağımsız haber siteleri..
Demokrasi dışı bir girişimde anında milleti bilinçlendirir harekete geçirirdi çünkü.. 
Bunu bilmem beni öyle düşünmeye itiyor ve rahat olmamı sağlıyordu.
***
Lakin Zağnos Paşa Camisi yanında bulunan Karesi  Meydanındaki sakinlik "neler oluyor?" şüphesi uyandırdı!
Her gün gece yarılarına kadar tıka basa dolu olan Çınaraltı, Karesi Meydan Cafe ve diğerleri neredeyse boş idi. 
Ekmek fırını önünde ise hatırı sayılır bir kalabalık vardı; gecenin 12'sinde. Ekmek kavgası (!) yaptıkları gözüme takıldı.
Soğukkanlı olmama rağmen, rahatsızlığımın da etkisiyle psikolojimin tüylerimi diken diken ettiğinin, zaten sallanmakta olan kalbimi daha hızlı salladığının farkındaydım.
Karesi Cafeye vardığımda sahipleriyle ve çalışanlarından başka kimse yoktu. 
Sinirli haldeydim. 
Lanet okuyordum yaşananlara. 

***
Cafe sahiplerinden İsa Balaban seslendi;  "Otur abi, bir soluklan" dediğinde, Başkomutan’ın sesini işittim beyaz camdan.
FaceTime aracılığıyla bağlandığı CNN Türk'te, bizleri meydanlara, demokrasiye sahip çıkmaya çağırıyordu. 
İşte o rahatladım.
"Reis başımızda olduğu sürece hiçbir şey olmaz Türkiye'ye Allah'a şükür.. Sen rahat ol abi" diyordu İsa kardeşim de bana..
Sonra meydanlardaki halkı gördüm.
Eskiden darbelerin susturduğu ezanların, darbecileri püskürttüğüne, tarihi birçok şanlı zaferlerle dolu olan Türk Milleti'nin bu kez ise Demokrasi Zaferi yazdığına tanıklık ettim.
***
Normale dönüyordum.
..ve dedim ki kendi kendime; 
İyi ki Reis ve bağımsız Türk medyası var.. 
Ya Reis ve Özgür Basın olmasaydı...!

....
16 TEMMUZ 2016 (bu yazı darbe gecesinin sabahında yazılmıştır)