Aslında bugün Türkiye’nin Suriye ile karşı karşıya kaldığı savaş durumunu yazacaktım. Bir süredir Suriye rejim güçlerinin İdlip’te kendi vatandaşlarına karşı süren saldırıları ve bu saldırılar sonunda yerlerinden edilen insanların dramlarını, Türkiye’nin bunu önlemek için barışçıl çabalarını yazacaktım. İşte bu noktada Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı ile genişleyen cephesi ve son olarak Libya ve Akdeniz’de yoğunlaştırdığı çabalarını fırsat bilen Suriye rejiminin bir taraftan halkını kırarken diğer taraftan Türkiye’ye karşı bölgedeki PKK-PYD, IŞID ve İranlı Şii milislerle topyekûn saldırı hazırlığını yazacaktım.

Bu çerçevede Türkiye’nin aldığı tedbirleri ve Rusya üzerinden bu hazırlıkları yapan Rejimi ve diğer unsurların hangi yöntemlerle uyarıldığını da..

Fakat bir süredir ülkenin farklı noktalarında düşük şiddette devam eden ardından Cuma gecesi Elazığ’dan gelen 6,8 şiddetindeki depremlerin düşündürdükleri üzerinde durma gereği duydum.

Elazığ’daki depremde vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara şifa, halkımıza büyük geçmiş olsun. Rabbim bizleri her türlü felaketten muhafaza eylesin.

Elazığ depremi ile öncelikle milletimizin duyarlılığı, devletin müdahalede ulaştığı organize kabiliyeti sevindiricidir. Toplumun deprem karşında gösterdiği birlik ve beraberlik yaraların sarılması için gösterdiği hassasiyet takdire yaşandır.

Burada 1999 depreminden bu yana alınan tedbirlerin neticeleri 6,8 şiddetine rağmen insan kaybımızın en az maddi hazarın minimum olması ile alınıyor.

Hep derler ya deprem değil bu depremlere karşı alınmayan tedbirler öldürür ve yıkar diye. İşte alınan tedbirlerin neticesi görünmeye başlandı. Depreme yönelik uygulanmakta olan tedbirlerin daha da katılaştırılarak devam etmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.

Depremlerin ardından hemen farklı tartışmalar yaşanır. Farklı yorumlar, farklı değerlendirmeler gündeme gelir. Bir süredir düşük şiddetteki depremler nedeniyle farklı tartışmaları sosyal medyadan izliyoruz.

Şu açık; dünyanın neresinde olursanız olun bu dünyada depremlerle yaşamak zorundasınız. Depremler dünyada yaşam döngüsünün bir sırrıdır. Depremler bir bakıma felakettir, bir bakıma yaşamın kendisidir. Depremler gerekli tedbirler alınmadığında Allah’ın insanlığa bir uyarısı ve gazabı, düşünüp ders alındığından, Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde aldığın tedbirlerle kurtuluşundur.

Rabbimin “Ol” emri harekettir. Nasıl ki insan hareket kabiliyeti derecesinde yaşamını devam ettirir, hem fiziki, hem ruhani olarak varlığını devam ettirirse dünya ve kâinatta kendince hareket halindedir.

Şunu unutmayacağız. Dünya binlerce derecedeki bir sıcak magmanın üzerini kaplayan katı tabakadan ibarettir. Adeta bu tabaka magmanın üzerinde denizdeki gibi yüzmektedir. Dünyanın katı kabuğunun bugüne kadarki bilimsel bulgularda plaka plaka bir birine geçmeli olduğu bilinmektedir. İşte milyonlarca yılı aşan tarihsel süreç içinde kıtaların birbirine yaklaşması, bir birinden uzaklaşması yaşadığımız ve bizlerin felaket olarak gördüğü depremlerle gerçekleşmektedir.

Ey insanoğlu depremlerle birlikte düşün dersini al. Hem Rabbimin Âlem için koyduğu, hem dünya için koyduğu her türlü fiziki ve beşeri kurallara gerektiği şekilde uy, hem de sana bahşettiği maddi ve manevi nimetlerinin karşılığının şükrünü eda etki kurtuluşa eresin.

Sadece kuru ifadelere sığınma. Koyduğu beşeri kurallar ve manevi kurallara uy ki rahmetine nail olasın.

Kalın sağlıcakla…