Öyle görülüyor ki döviz dalgalanması ile başlayan ekonomik operasyon devam edecek. Özal döneminin güçlü siyasetçilerinden dünyayı da yakından okuyan Milli Eğitim Bakanlarımızdan ağabeyimiz Vehbi Dinçerler ‘in bana söylediği önemli bir uyarısı vardır. Dünyada olup biten büyük operasyonlara durup dururken karar verilmez. O operasyonların mutlaka hazırlık safhası, operasyonlar öncesi de senaryosu, mutlaka bir tatbikatı, demosu olur. O nedenle her türlü uluslar arası veya ulusal düzeydeki operasyonlar öncesi olup bitenleri takip etmek önemlidir.

Şöyle de bir gerçek vardır. Laf başı geldiğinde söyleriz. Devlet kağnı arabası gibidir. Hedefine mutlaka gider. Er ya da geç yavaş olsa da menziline ulaşır. Acelesi yoktur. Bu bizim için geçerliyse dünyada büyük hedefleri olanlar içinde geçerlidir.

Bugün Türkiye’ye döviz üzerinden hem iç işbirlikçiler hem de açıktan dış güçler bir operasyon çekiyor. Türkiye güçlendikçe ve dünya güç pastasından, çıkar pastasından paya talip oldukça rahatsız olanlar çoğalacak açık kapalı mücadeleler olacaktır. Ekonomisi güçlenen ülkelerde toplumsal huzursuzluk çıkarmak kolay değildir. Fakat ekonomisi gelişmekte olan ve dengesi oturmamış ülkeler uluslar arası operasyonlara açık hale gelebilmektedir. Özellikle ekonomisi gelişmekte olan ülkeler de Türkiye gibi orta gelir tuzağı noktasında ise bu daha fazla geçerlidir.

Türkiye’nin uzun süredir yaşadığı aslında budur. Türkiye orta gelir düzeyine ulaştıkça dış operasyonlara açık hale gelmektedir. Öncelikle terör ve çevremizdeki karışıklıkların içimize sıçraması ve Türkiye’nin kendi sorunları ile uğraşarak bölgesel operasyonlara müdahale gücü kalmaması için bir çok yola başvurulduğu açıktır.

Şimdi bu yazdıklarım üzerine yaşanan döviz dalgalanması ve ekonomideki kriz sinyallerinde iktidarın politikalarının ve beceriksizliklerinin hiç mi suçu olmadığı kuşkusuz sorulacaktır. Zaten bu soruların sorulmaması ve düşünülmemesi bizleri farklı hatalara, farklı krizlere sürükler.

Devlet yönetme denge işidir. Hem toplumsal dengeleri, hem kurucu devlet dengelerini, hem uluslar arası dengeleri, hem uluslar arası güç dengeleri bu kapsama girer. Devlet dengeler kurulmadıkça, dengeler gözetilmedikçe yönetilemez. Sadece toplumsal dengenin kurulduğu seçimlerle iş bitmemektedir. Seçim sonrası milletin yetkilendirdikleri bazısını saydığımız hem iç, hem uluslar arası güç dengelerini de sağlam olarak oluşturmak zorundadır.

24 Haziran seçimleri sonrası ülke yeni bir sisteme Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçti. Bu sistem kurulurken hem iç yapıda, hem de dış yapıda denge içinde yer almak isteyen bütün unsurlar harekete geçmiştir. Bir çokları eski yerlerini korumak, bir çokları da daha etkin olmak için.

24 Haziran seçimleri sonrası ekonomi ve maliye yönetimi başta olmak üzere, güvenlik, ticaret ve sosyal alanlarda yaşanan güç mücadelesi toplumsal olarak açıktan hissedilmese de perde arkasında yaşanmıştır. Satır aralarından okunduğu kadarı ile özellikle ekonomi-maliye yönetimi konusunda yaşanan alışıla gelmiş yönetim anlayışı ve kadrolarının yerinde kalması ve eski sistemin temsilcileri ile devam edilmesi için hem iç, hem de dış baskıların çok yoğun yaşandığını gördük. Hatta uluslar arası boyutta tehditleri buna dahildir. Bugün yaşadıklarımızı bu tehditlere sayın mesela.

Devlet sözü edilen dengeler nedeniyle bazen öyle isimlere, öyle kadrolara tahammül etmek zorunda kalır ki, bunların örneklerini gözümüzün önünde çok sık görmek zorunda kalıyoruz. İşte zaman zaman uluslar arası saldırılara açık hale gelmemizi sağlayan hatalar veya zaaflar buradan doğuyor. Aslında bugün Türkiye’nin yaşadığı durumda tam da budur. Uluslar arasında üç-kağıtçılıkları nam salmış kişilere veya kadrolara ‘Kediye ciğer teslim eder’ gibi görev verilmesi de bundandır.

Neden ne olursa olsun Türkiye’de yaşanan döviz dalgalanması ve bir anda başlayan her alandaki zam sağanakları her türlü oyunla sarsılmayan Türkiye’yi ekonomi ile hizaya getirme operasyonudur. Bu klasik ve etkili yöntemdir. Ne terör, ne dış askeri saldırılar ne de başka unsurlar vatandaşın cebine dokunmak kadar etkili olmaz. Döviz dalgalanması ve sonrasında zam sağanaklarının çok sistematik olduğu görülmektedir. Döviz dalgalanması ile birlikte ekmek fırınlarının bile bir anda zam furyasına başlaması, simitçilerin bile bunlara eşlik etmesini masum olarak görme imkanı bulunmamaktadır.

Şu unutulmamalıdır. Türkiye’de farklı yöntemlerle ekonomik algıyı yönetme potansiyeli olan gruplar vardır. Her ilde her ilçede binlerce bayilikleri bulunan büyük-küçük markaların fonksiyonları unutulmasın. Bugüne kadar bunlar kullanılmıştır. Bundan sonra da kullanılacaktır.

Türkiye’nin uzun vadede ekonomik açıdan durumunun çok iyi olacağı kesinlikle görülmektedir. Dediğimiz gibi devletimiz kendine bir hedef bir menzil belirlemiştir. Er ya da geç, hızlı veya yavaş bu hedefine ulaşacaktır.

Fakat iktidara düşen kısa vadede içerden veya dışarıdan çekilen operasyonlara karşı etkili ve çözüm odaklı tedbirleri paniklemeden ve telaşlanmadan almasıdır. Bu yaklaşan yerel seçimlerde hezimete uğramamak için de etkili olacaktır. Bu nedenle ekonomideki algı, kriz oluşma havası kuşkusuz yerel seçimler açısından önemlidir. Muhalefetin dağınıklığı iktidarı yanıltmamalıdır. Her alanda olduğu gibi yerelde de yenileşme, değişim ve dönüşüm şarttır.

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…