Balıkesir'in en eski meslek örgütleri arasındaki Gazeteciler Cemiyeti'nin genel kurulu vardı geçen hafta sonu. 
Balıkesir'den Erdek'e, Dursunbey'den Ayvalık'a, İvrindi'den Susurluk'a, Sındırgı'dan Gömeç'e, Burhaniye'den Gönen'e... hemen her ilçeden katılım vardı.
Yerel gazetelerimizin sahipleri, muhabir, yazar arkadaşlarımız, yaygın basın temsilcileri...
Meslek kuruluşlarının genel kurulunda bir araya gelip dayanışmanın en canlı örneğini sergiledi.
Birbirinden değerli konuklarımız da vardı. Milletvekilleri, meslek kuruluşlarının temsilcileri, siyasiler, bürokratlar...
Camianın beklentilerini, meslektaşlarımızın sorunlarını dilllendirdik. Çözümü için siyasilerden destek istedik. 
İyiyle kötünün, güzelle çirkinin ayırt edilmesi noktasında, iş dünyasıyla yerel yöneticileri duyarlı olmaya çağırdık.
★★★
Birbirinden değerli konuklarımıza teşekkür edip uğurladıktan sonra meslek camiası olarak kendi iç meselelerimizi konuştuk!
İlçelerden katılan 3-4 arkadaş kürsüye çıkıp eteğindeki taşları döktü. 
Olumlu veya olumsuz her konuşan bence iyi yaptı.
Çünkü konuşulması gereken yerler kapalı kapılar arkası değil, genel kurul ortamlarıdır. Orada konuşulur, tartışılır, eğrisi, doğrusu ortaya çıkar.
Ben de öyle yaptım.
Yüreğimde ne varsa, kelimeleri eğip bükmeden söyledim. Hemen her yaştan insanın anlayabileceği dilde, tonda... Farazi olaylar üzerinden değil, örnekler vererek değerlendirme yaptım...
Meslektaşlarımızdan gayet olumlu tepkiler aldım.
Zaten genel kuruldan çıkan sonuç bunun aleni yansımasıydı.
Bugüne değin bize verilen güveni boşa çıkarmış olsaydık eğer, karşımıza çıkarılan listeye kalkan 9 el bizim için kalkardı! Boynumuzu büker, 113 üyenin kararına saygı duyar, kazananı alkışlar, camiamız adına hayırlara vesile olmasını dilerdik. 
Herşey o salonda kalırdı. 
Ne kırılırdık, ne üzülürdük, ne kızardık, ne küserdik!
Aklı selim olana ve mesleğine saygısı bulunana da yakışadan odur zaten.

★★★

Lâkin geçmişten buyana hazımsızlığı devam densizin teki, iki de bir zırvalayıp kendine yakışan pespaye üslupla, yalan-yanlış ifadelerle kara çalmaya devam ediyor. 
Ne söylerse söylesin, ne yazarsa yazsın bugüne değin hiç dikkate almadım. 
Okumadım yazdıklarını, duymadım söylediklerini. 
"Bak senin için ne yazmış, ne söylemiş" diyenleri de terslemişimdir; "Sana ne, size ne..?" ifadesiyle. 

★★★

Zira ben malımı biliyorum. 
Bu herifle ilgili yazmayı, konuşmayı zül sayıyorum kendime.
Neden mi? Sadece şu bilgiyi paylaşayım ki bir karar sahibi olun.
Geçmişte biz bunu 'doğru' biri sandık. Bizim ekibe aldık. Bir sonraki adımda gerçek yüzünü gösterdi. Kendine değer verip yönetimine alan ismi kumpascılarla hareket edip sattı. O son satışı oldu. Sonrası hep dışarıda kaldı. Kuyruk acısı oradan geliyor! Zaten o günden bugüne Cemiyetin hiçbir etkinliğine katılmadığı gibi, çamur atmak dışında adını da ağzına aldığını sanmam

★★★

Şimdi böyle birini niçin dikkate alayım ki? 
Çünkü benim nazarımda yol arkadaşını satan doğru insan değildir!
Çünkü benim nazarımda şehit edilmiş gazeteci arkadaşının cenazesine katılmaya korkan da meslektaş değildir!
Çünkü benim nazarımda yalan konuşmayı alışkanlık haline getirmiş kişiler fesat kumkumasıdır!
İşte bu nedenle adını anma ve zırvalara cevap verme gereği duymuyorum. 
Bir çok meslektaşım 'sessiz kalma' diye ısrar ettiği için yazdım bu satırları. 
Hem ne güzel lâf etmiş Hz. Ali;
"Haset edenin dostluğu, yalancının yiğitliği yoktur!" diyerek.

★★★

Haset deyince geçenlerde okuduğum bir yazı geldi aklıma.
Değerli şair-yazar İbrahim Tenekeci tam da bizim seçim sonrası zırvalayanlar için yazmış sanki. 
Söz üstadın....

★★★

Şimdi bir seçim daha yaşadık. 
Onca bilginin, verinin, yeniliğin ve "galibin" arasında, ilk dikkatimi çekti o cümleler. 
Ağır sözler. Düşmanlığa örnek gösterebileceğimiz ifadeler. Çaresizliğin öfkeye dönüşmesi. Üslubun yitirilmesi. Kabullenememek. Haset etmek.

★★★

Evet, doğru kelime, haset.
Büyük Türkçe Sözlük, bu kelime için, "kıskançlık, çekememezlik" karşılığını veriyor. Bu da, öfkeyi ve düşmanlığı beraberinde getiriyor. İnsanın sadece gözlerini değil, kalbini de karartıyor. Aklını ve insafını elinden alıyor. Kıskanç kimse, yani haset sahibi, kendini tutamaz, sözle veya eylemle, her fırsatta fenalık yapmanın derdinde olur. Böyle birinin huzurlu yaşaması ve başarıya ulaşması mümkün değildir.

★★★

Edebiyattan siyasete kadar, günlük hayatımızda, hasedin örneklerine fazlasıyla şahitlik ediyoruz. Bizzat yaşıyoruz. İmrenmenin içlenmeye, içlenmenin hasede, hasedin düşmanlığa dönüşmesi. İnsanın insafını, dolayısıyla, kendisini kaybetmesi. Gıptanın yerini gıybetin alması.
Önce, "hasede götüren sebepler" neymiş, ona bir bakalım: Kin ve düşmanlık, büyük ve güçlü görünmeye çalışmak, kibir, kendini beğenme, maksada ulaşamama korkusu, riyaset ve makam sevgisi, nefsin çirkinliği.

★★★

Ahmet Yaşar Hocaefendi, "tarih boyunca olduğu gibi, günümüz dünyasındaki kavga ve tenkitlerin temel sebeplerinin başında hasedin geldiğini görüyoruz" diyor. Onun, kardeşlik bağlarını kestiğini, insanın dünyasını ve ahiretini harap ettiğini söylüyor.

★★★

Enver Baytan Hocaefendi"nin haset tarifi: "Haset, başkasında olan nimetten rahatsız olmak, acı duyup kederlenmek, ne suretle ve pahasına olursa olsun o nimetin o kimseden gitmesini istemek demektir." Aynı kaynaktan devam edersek: "Hasedin, kötü huyların en çirkini olmasının sır ve hikmeti, Cenâb-ı Hakk"ın ezeli hükmüne, işine itiraz oluşudur. Gerçekten hasetçinin hasedi, "Yâ Rabbi! Sen bu nimetleri verecek adamı bilmiyorsun! Bana vermeliydin, ben ondan ehilim! O, bu nimetlere layık değildir" demeye varır." Bu cümleler de A. Şeref Güzelyazıcı'ya ait: "Nimeti, sahibine yakıştıramamak, Allah'ın hüküm ve takdirini beğenmemek... Hasetçi, haset ettiği kimseye karşı kin, hainlik, intikam, hile, ayıplama, kötüleme gibi aşağılık hisler içinde çırpınır durur. İçi, kötü niyet ve isteklerin kızgın pazarıdır." Ve Niyazi Kasapoğlu: "Hasetçi, haset ettiği kişinin elindeki nimetin yok olmasını istemektedir. Kendi eline geçsin veya geçmesin, önemli değil. Yeter ki onun elinde kalmasın. Yani birinin elindeki nimetin varlığı, onu rahatsız ediyor. İşte bu, hasedin en koyusu ve en zararlı olanıdır." Biraz güncelleyip hasetçinin diliyle söylersek o olmasın da kim olursa olsun!

★★★

Bir de doktor gözüyle bakalım: 
"Haset, kıskançlık, kendisinde olmayan bir şeye aşırı istek duyma ve beraberinde ona sahip olanın da elinden gitmesini isteme, katlanamama duygusudur. Bu da kıskandığı kimseden intikam alma isteği doğurur. İslâm'a göre, kıskançlık, bir kalp hastalığıdır." (Uz. Dr. Mehmet Sarı)

★★★

Hemen belirtelim; okuduğunuz iktibasları, Reyhan dergisinin haset özel sayısından yapıyorum. Bir alıntı da İmam Gazali'nin Kimyâ-yı Saâdet isimli eserinden: 
"İlim mecnunu; hasedin, dünya ve ahirette kendisine zarar, haset ettiği kimseye de fayda getirdiğine inanmaktadır. Dünyada zararlı olmasının sebebi, daima kederde, üzüntüde ve acıklı azapta insanı bırakmış olmasıdır. O halde, düşmanına arzu ettiği eziyet ve sıkıntıya kendisi düşer." Gazali'ye göre, menfaati kaçırmak korkusu ve reis olma arzusu, hasedin başlıca sebeplerindendir.

★★★

Peygamber Efendimiz, "Şüphesiz, ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, haset de iyilikleri yer bitirir" buyurmuşlardır. İyiliklerin yanı sıra, emekler ve çabalar da eriyip gidiyor. Yok oluyor. Her teşebbüs, başarısızlıkla sonuçlanıyor.

★★★

Okuduklarımızdan anladığımız, yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz; hasedin, insanın aklını, insafını, kalbini ve vicdanını devre dışı bıraktığıdır. Onu hakkaniyetten ve adalet duygusundan uzaklaştırdığıdır. Adeta bir cinnet halidir. Bundan dolayıdır ki, büyüklerimiz, "hasetçi iyi gün görmez" demiştir. Malum; fesadın işi kesat gider.

★★★

Deniliyor ki, hasetçiye ceza olarak, haset ettiği kimsenin sevinçli zamanlarında, onun gam çekmesi ve kederli olması yeter.

★★★

Ve hasetten korunmanın yolları. Önce Mustafa Aykul'un tavsiyesine kulak verelim: "Başkalarının hasedinden korunmak için Felak sûresini fazla okumalı, kişi kendi hasedinden kurtulmak için de kadere razı olmalıdır."

★★★

Artık bitirelim. Çok uzadı, uzattık: 
"Haset, insanlar arasındaki sevgi ve saygı bağlarını tahrip eder.
Nitekim, öyle oluyor. O, kötü ahlakın en zararlısı olarak görülüyor.
"Akıl, insaf, sabır, hale rıza, kadere gönül yatırmak, mukadderatın cilvelerine hürmet göstermek, ahiret nimetlerine dönmek gibi manevi ilaçlardan" bahsedilir. 
Denilir ki, bunlar, hasedi tamamen yok etmese bile, şiddetini azaltır.
Öyleyse bir kez daha Felak sûresini okuyalım: Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden...
...