15 Temmuz 2016 başarısız Fetö darbe girişiminin ardından her darbecinin, yaptığı gibi, bizdeki Fetösever darbecilerde dünyanın dört bir yanına dağıldılar veya kaçtılar. İstihbarat verilerine göre yakından izlenmelerine rağmen, Pensilvanya ile olan ilişkilerini akıllara durgunluk verecek yöntemlerle halen devam ettirdikleri de bilinen bir gerçek.

ABD, Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri yanı sıra Türki Devletlerde bulunan Fetöcü Abilar, Ablalar, İmamlar, akademisyenler, işadamları, asker eskileri ve Fetö medyumu bazı sporcular da fırsat kollayanlar arasında. Çünkü bunlar suni yükselişlerinin Fetö kanalıyla sağlandığının halâ bilincindeler. Velinimetlerinin Fetö olduğunu unutamıyorlar ve velinimetlerinden emir ve işaret bekliyorlar, hocamızın mutlaka bir bildiği vardır diye.

Bank Asya önlerinde yaşlı gözlerle, ellerinde Yasini şerifler, ceplerinde başka bankalardan aldıkları faizli haram kredilerle, Fetö’nün Bankasını kurtarmaya çalışan ablalar da, ağabeyler de henüz unutulmadı.

Fetö büyüsüne kendini kaptırmış pek çok müridanın hâlâ Fetönün iç çamaşırlarından, don, gömlek ve parçalanmış sümük mendillerinden medet umup koyunlarında sakladığı bilinen bir gerçek.

Fetö, her fırsatta açıktan Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığını pervasızca sergilemeye devam ediyor. ‘’Hıristiyanlara güvenin, onların ülkenizi işgali hiç de kötü bir şey değildir, onlar sizin karılarınıza kızlarınıza dokunmazlar, Nato Türkiye’ye müdahale etmelidir’’ diye hedef gösteriyor, misyoner ve haçlı Hıristiyanlara uşaklığını ve kara sevdasını alenen sergiliyor.

Bu kadar açık ve net ihanet senaryolarına rağmen, halâ bu adamda insanüstü kerametler görmeye çalışan abilerin, ablaların, İmamların, Akademisyenlerin, işadamlarının, asker eskisi medyumların olması ilginçtir. Tek dayanakları; ‘’hocamızın bir bildiği vardır’’ aldatmacası.

Yahu adamın yegane bildiği; son Müslüman Türk yurdunu gâvurlara bedava peşkeş çekmeye çalışmak. Namus, vatan, vicdan, din, iman, utanma diye bir mefhum tanımadığını ilân ediyor, duymuyor musunuz? görmüyor musunuz?

Tüm dünya Devletleri gibi Türkiye’nin Koronoavirüse odaklandığı bir dönemde Fetöseverlerin, belki de fırsat bulduk veya yakında aradığımız fırsat önümüze çıkacak diye düşünmediklerini kim garanti edebilir. Devletimiz ve tüm kurumlarımızın Koronavirüsle mücadele ettiği bu günlerde Fetö belası unutulmamalı, bilinen veya bilinmeyen Fötö iltisaklı şahıs ve topluluklara her zamankinden daha fazla dikkat edilmelidir.

PKK ve muadili eşkıyanın baharla birlikte yer yer ortaya çıktıkları gibi, Fetö medyumları da baharla birlikte inlerinden başlarını yavaş yavaş çıkarıyorlar, adeta kış uykusundan kalkmış ve inlerinden çıkmaya başlayan ayılar gibi. İnternet sitelerinde, WhatsApp, Facebook,Twitter, Sosyal medya yanı sıra kendilerine yakın gazete TV. ve bazı partiler, parti sözcüleri ve parti genel başkanları aracılığıyla adrese teslim mesajlar unutulmasın ki, Boşuna değildir.

Hele hele CHP nin üstü kapalı veya yarı açık darbe çağrıları kesinlikle kulak ardı edilmemeli. Bu tür darbe kokan açıklamalar TBMM kürsülerinden bile yapılabiliniyorsa daha bir dikkatli olunmalıdır. Çünkü CHP ve dolayısıyla Fetö sandıktan ümitlerini kestiler. ‘’Demokrasi elbette sandıktır deyip, hemen ardından ve fakat her şey sandık demek de değildir’’ diyenler mutlaka incelemeye alınmalı, duymazlıktan, görmemezlikten gelinmemelidir.

Ayrıca, ‘’bu iktidar gidecek sandıkla veya başka yolla’’ derken, bu başka yolun darbe değilse ne olduğuna, bu cümleyi kuranlardan açıklama istenmelidir. Adamlar gayet açık ve net bir şekilde Demokrasiyi darbe aracı olarak kullanmak istediklerine vurgu yapıyorlar.

Fetö belâsı 1960 yıllarından itibaren ve cemaat görüntüsü altında, tüm devlet kurumlarına çengel atmış. Daha sonra SIZINTI isimli dergileriyle kurumlara sızmışlar, tersten okunduğunda NAMAZ olarak karşımıza çıkan gazeteleriyle de Allah’a ve Kur’ana inanmış Müslümanları hedef almışlardı. Daha doğru tabirle kafakola almışlardı.(!)

O kadar ki, zamanın Başbakanlarını, Bakanlarını Fetö belirliyor, Milletvekili listelerini bile önce Fetö gözden geçiriyormuş. Bir zamanlar Fetönün sağ kolu olan Gazeteci-Yazar Lâtif Erdoğan, Demirel, Ecevit ve Çillere aracılık ettiğini her platformda anlatıyor, makalelerinde devamlı yazıyor. Akademisyen Ahmet Keleş ise; ‘’ben fakir bir ailenin çocuğuydum. Beni ortaokuldan itibaren bunlar okuttu. Lise ve Üniversitede okumam, Öğretim görevlisi olmam, hatta Rektör olmam hep bunların elindeydi. Göremedim, uyanamadım. Yaptığımız toplantılarda milleti ağlatarak, mübalağa olmasın çuvalla para, altın ve bilezik toplardık. Millet ağlaya ağlaya veriyor, biz de ağlaya ağlaya Fetöye teslim ediyorduk. Şimdi durumu anladık amma, iş işten geçtikten sonra.! Diyor’’ bade harabül Basra..

Bu durum, Devlet Başkanımız Tayyip Beyin 2013 yılında bunların melânetlerini net olarak görmesi ve Dershanelerin kapatılacağına dair kanun teklifini meclise havale etmesiyle adeta kılıçlar çekildi. 27 Mayıs 1960 darbesinden, Ak Parti iktidarına kadar Fetönün eli hep hükümetlerin içersindeymiş. Adamlar o kadar sinsi ve organize çalışmışlar ki, Hükümetler bile farkına varamamış veya bunlarla mücadeleyi göze alamamışlar.

Normal bir vatandaşın önünden geçmeye bile cesaret edemediği Genel Kurmay Başkanlığı Karargâhını Fetö Efendi, adeta yolgeçen hanına çevirmiş. Talebe görüntülü ajanlarına Genel Kurmay Başkanları eliyle, hem de Genel Kurmay karargâhında başarı sertifikaları verilmesini bile sağlamıştı. TSK nın tüm kademelerine kendi ıslak imzalarıyla Fetö ajanlarının özellikle sızmalarına müsaade eden veya göz yuman(!) Genel Kurmay Başkanları, Fetö konusunda masum olabilirler mi? Mümkün değil. Onlarda bir nevi Fetönün suç ortağıdır.(!)

Genelkurmayı, Başbakan Ecevit’i, Cumhurbaşkanı Demirel’i, Bakanları ve hatta ilk yıllarında AK Partiyi bile kafakola alabilen bu Feto belasına bundan dolayı daha bir dikkat edilmelidir.

Unutulmasın ki, Fetönün 15 Temmuz kalıntılarıyla irtibatı kolay kolay kesilemez. Çünkü Fetö bunların velinimetidir. Biliyoruz ki, Su uyur düşman uyumaz. Hele hele Tayyip beyin tokatıyla darmadağın olan Fetö ve Fetöcü Amerikan uşakları ve maşaları hiç uyumaz.