Osmanlı ecdadımızın Avrupa fütuhatında çok önemli yer tutan iki tane Viyana kuşatması vardır. Birincisi 1529 da Kanuni Sultan Süleyman’ın hava şartlarının uygun olmamasından dolayı kuşatmayı kaldırıp geri çekildiği ilk Viyana kuşatması, ikincisi ise iç ve dış ihanet zincirlerinden dolayı bozguna uğradığımız ll. Viyana kuşatması. Sultan IV Mehmet’in en değerli paşalarından Merzifonlu kara Mustafa paşanın 70 bin kişilik bir orduyla yaptığı kuşatma tarihin dönüm noktalarındandır. 
Osmanlı’nın ve özellikle Merzifonlu kara Mustafa Paşanın yaptığı plâna göre Kuşatmaya Kırım Hanı Murat Giray Han da yardım edecek ve Tuna nehri üzerinden gelebilecek düşman kuvvetlerinin Tuna nehrini geçmesini önleyip, Osmanlı ordusuna destek olacaktı. Fakat işler hiçte plânlandığı gibi olmadı. Giray Han düşman ordularının Tuna nehrini geçip Osmanlı ordusunu arkadan kuşatmasına göz yumdu, hatta destek oldu. Ayrıca Velinimeti olan Osmanlı’ya olan kinini de kustu. Murat Giray Han yüksek bir tepeden bozgunu seyrederken büyük bir keyifle; ‘’Bu Osmanlıların yanında Eflâk ve Boğdan keferesi kadar dahi değerimiz kalmadı. Viyana’ya destek için gelen bu kefereyi def etmek bizim için işten bile değildir. Biz şimdi Osmanlıya destek olmayalım da, Kırım Hanının desteği olmadan Osmanlı nasıl zafer kazanırmış görsünler. Belki o zaman Tatarların kadrini kıymetini bilirler’’ diyerek düşmana yardımcı olmuştu. Sonuç; Tuna nehrini geçip Osmanlıyı arkadan kuşatan Haçlı destek güçleriyle, Avusturya orduları birleşince büyük bir hezimet ve büyük bir bozgun yaşandı.
Kırım Hanlığı daha sonra bu ihanetinin bedelini, Ruslar tarafından istilâ edilerek ödedi ve tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. Kırım hanlığı tarihten silindi ve fakat Kırım Tatarlarının yüzü günümüze kadar da hiç gülmedi. Katiamlar, sürgünler Tatar milletinin yakasını bırakmadı. Tıpkı bazı Arap aşiretlerinin düşmanla birlik olup, Osmanlı’yı arkadan vurdukları ve bu güne kadar yüzlerinin gülmediği gibi. 
Birleşik Haçlı orduları karşısında bozguna uğrayıp çekilme durumunda kalan Osmanlı ordusunun önemli bir bölümü Haçlılar tarafından imha edilmiş ve Merzifonlu kara Mustafa Paşa gibi değerli bir kumandanda bu bozgunun faturasını hayatıyla ödemişti.
Şimdi gelelim bu ihaneti neden gündemimize aldığımıza: Avrupa Milli
Görüş teşkilatlarının kuruluşunda çok büyük gayretleri ve hizmetleri olan bir arkadaşımızın, her nedense 31 Mart İstanbul mahalli seçimlerinden sonra akla ziyan konuşmalarında kullandığı dil ve üslup. Bu tarz üslûp siyasi ahlâkla uzaktan yakından ilişkili değildir. ‘’Hele hele, Önce ahlak ve maneviyat ekolüne hiç yakışmamaktadır.’’
Unutulmamalıdır ki, Erbakan hocamızın yarım kalan tüm girişimleri yanı sıra, yapmak isteyip de şer odaklarının engellemesiyle yapamadığı tüm milli icraatları teker teker yapan AK Parti ve dolayısıyla Tayyip Beydir. Erbakan hocamızın eserlerine eserler katan Tayyip Beyin Partisi, Ak Partiye karşı bu şaşkın hatibin sarf ettiği yakışıksız sözlerin kabul edilmesi mümkün değildir. Tayyip Beyin Tüm Haçlı dünyası yanı sıra, ABD ve diğer haçlı sürülerine karşı verdiği şanlı mücadeleyi göremeyen veya gördüğü halde hazmedemeyen bu şaşkın hatibin sarf ettiği sözleri aklıselim hiçbir kimsenin kabullenemeyeceği aşikârdır. Şaşkın hatibin çılgınca bağırmalarına kimlerin sevindiğini görmek dahi insanın iyiyi güzeli ve mutlak doğru olanı ve doğru yeri bulmasına yeterde artar. 
Pek çok insanımızın bir manâ veremediği seçim sonrası konuşmasında bu şaşkın hatip avaz avaz bağırarak; ‘’Şu an Türkiye’nin en güçlü Partisi saadet Partisidir.(!) Çünkü anahtardır anahtar’’ diyor. (Tıpkı, Giray Hanın Viyana kuşatmasında anahtar olduğunu belirttiği gibi) Devamla; ‘’İstanbul’u Ak Partiye kaybettiren Saadet Partisidir’’ diyor. (Tıpkı Viyana bozgununu hazırlayan Giray Hanın, düşmanla birlik olup Osmanlıya kaybettirdiği gibi.) Şaşkın hatip hızını alamadan devam ediyor; ‘’İstanbul da 120 bin oy aldık. Ak Parti 15 bin oyla seçimi kaybetti. Seçimi kaybettiren biziz ve daha da kaybettireceğiz. Başka şansları yoktur.’’diyor. (İhanetiyle tarih sayfalarına kara bir leke bırakan Giray Hanın, Osmanlı’ya biz kaybettirdik dediği gibi.) Giray hanın; ‘’Tatarların yardımı olmadan Osmanlının Viyana önlerinde zafer kazanma konusunda hiçbir şansı yoktur’’ demesiyle, bu şaşkın hatibin, ‘’İstanbul’u Ak Partiye biz kaybettirdik, daha da kaybettireceğiz. Başka şansları yok’’ diye bağırması arasında ne fark var ki.(!)
Görünen o ki, hiçbir ihanet sahibinin yanına kâr kalmıyor Giray Han ve Kırım hanlığı yok olup gitti, tarihten silindiler. Katliamlar ve sürgünler kaderleri oldu. Peki, bu şaşkın hatibin sarf ettiği yakışıksız sözler onun ve partisinin yanına kâr kalacak mı? Şimdiden mensup olduğu ve ölümüne savunduğunu zannettiği (!) partisindeki aklı salim insanlar, hakkın ve haklı olanın yanında yer almaya başladılar bile. Çünkü bizim insanımız feraset ve vefa sahibidir. Vefasından dolayı belli bir zamana kadar belli yerlerde durabilir ve fakat mesele iyiyi, güzeli ve mutlak doğruyu tercih konusuna gelince hamasi ve boş laflara pirim vermez. 
Hele hele Yunan gazetelerinin ve tüm dünya Zalimlerinin Kostantinopolisi (İstanbul) Yunanlı başkan kazandı, bir Yunanlı kazandı palavralarına hiç prim vermez. Şaşkın hatip, İstanbul’u biz kaybettirdik derken, kime kazandırdığını söyleyemiyor. O nu da biz söyleyelim; Yunan gazetelerinin İstanbul’u bir Yunanlı kazandı dedikleri şahıs CHP İstanbul adayıdır. Şaşkın hatibin, Ak Partiye biz kaybettirdik derken, hile ve desiselerle de olsa kazananın CHP adayı olduğunu söylemekten kaçınması ilginçtir. Çeşitli seçim hileleri ve oy hırsızlıklarının yapıldığı YSK tarafından tespit edilen İstanbul seçimleri, 4 e karşı 7 oyla iptal edilmiş ve 23 Haziran da yenilenecektir. Çünkü İstanbul Müslüman Türk insanı için, Yunanlı olduğu ima edilen bir adaya ve Yunan ağzıyla konuşanlara bırakılamayacak kadar önemlidir. İstanbul bir o kadarda kutsaldır, hem bizim ve hem de İslâm dünyası için. Görelim mevlâm ne eyler, ne eylerse güzel eyler.