Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın(SAV) müjdelediği ve bir devletin, bir şehrin dillere destan mabedi Ayasofya ,heyecanla bekliyor tekbir sedalarını. Ayasofya’nın minareleri hasretle bekliyor, Allahuekber Allahuekber nidalarını. Ve Ayasofya bekliyor, Allah Allah diye secdelere kapanacak Müslümanlarını..

Sultan Fatih, asırlar boyu mabet olarak hizmet vermiş Ayasofya’yı, yine mabet olarak hizmet vermesinden ve fakat cami olarak kullanılmasından mahrum etmemişti. Şair ne güzel söylemiş; Seni ey mabedim utansınlar, kapayanlar da açmayanlarda..

İnşallah Ayasofya’mız Sultan Fatih’in torunu Recep Tayyip Erdoğan eliyle açılacak. Yıllarca devam ettirilen hasretin bitimine aylar, haftalar, günler ve saatler değil, dakikalar kaldı diyebiliriz. Şartlar oluştuğunda neden olmasın ki.

Ayasofya Sultan Fatih’in Müslüman Türk insanına ve dünya Müslümanlarına hediye ettiği tapulu malı, kılıç hakkı ve zafer tacı mesabesinde bir camimizdir. Müslüman Türk’ün geleneğinde mabetler sadece ibadet maksatlı kullanıldığı için, ya camiye çevrilir veya eski haliyle kilise veya havra olarak kullanılmasına müsaade edilirdi. Müze olarak kullanılma Müslüman Türk geleneğinde yoktur, Ayasofya’nın müze aldatmacasıyla cami olmaktan çıkarılmasına kadar da böyle bir uygulama görülmemiştir.

Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet Han’ın kılıç hakkı olarak adına tescil edilmiş olması yanı sıra, Cami olarak kullanılması da bizzat sultan Fatih tarafından vakfiyesiyle ilan edilerek, Müslümanların hizmetine sunulmuştur.

Hıristiyan dünyası ise bunun aksini icraata koyarak asırlardır Balkanlarda cami olarak hizmet veren mabetlerimizin bir kısmını camilikten kiliseye çevirmiş, pek çoğunu da Müslüman dünyasına hakaret olsun diye Bar, pavyon, meyhane, kerhane, depo gibi kullanmıştır. Halende bu kullanım bu şekilde devam etmektedir.

Ayasofya Camii 500 yıl İslam dünyasına hizmet verirken, romanlara şiirlere de hep yön vere gelmiş bir Camimizdir. Ama ne yazık ki, pek çok yazarımız ve şairimiz Ayasofya hasretiyle yazdıkları yazılar ve şiirler dolayısıyla takibata uğramış ve hatta mahkûm olmuşlardır. Türk Gençliğinin yılmaz sesi olarak ömrü boyunca gerçekleri haykırmış olan Osman yüksel Serdengeçti de Ayasofya mağdurlarımızdan bir şairimizdir.

İstanbul’un hatta İzmir’in Yunan olduğunu söyleyerek bu şehirler üzerine şiirler, kasideler ve romanlar yazan Yunan şairleri, Yunan muharrirleri Yunan devleti tarafından halâ teşvik edilirken, Ayasofya üzerine şiirler yazıp insanımızın hislerine tercüman olan yazar ve şairlerimizin yıllarca takibata uğramış olmaları akıl alacak bir şey değildir.

İşte Osman Yüksel Serdengeçti de Ayasofya mağdurlarımızın önde gelen ilginç simalarındandır. Serdengeçti Ayasofya için yazdığı bir şiirinden dolayı hâkim önüne çıkarılır. Savcı adeta Yunan savcısı gibi Serdengeçtiye hakaretlerde bulununca Serdengeçti tarihe iz bırakan müdafaasına şu sözlerle başlar.:

Sn. Savcının yaptığı mukayese beni çıldırtıyor. Sanki karşımdaki iddia makamında Müslüman bir Türk’ü değil, Athenegorasın mümessilini görüyorum. Savcının mesnetsiz iddiaları karşısında ürperiyorum.

Osman Yüksel Serdengeçti müdafaasına devamla; Sn. Savcımız iddianamesinde Ayasofya’dan bahsederken mütemadiyen ‘’aslında kilise olan’’ ‘’aslında kilise olan’’ diyerek kilise üzerinde ısrarla durdular. Bu bana çok ağır geldi. Muhterem savcımız bırakalım onu Rumlar söylesin.. Savcımızın bu sözlerini Athenagoros duysaydı savcımızı alnından öperdi. Ben yazımda köhne Bizans dedim. Bu tarihin hükmüdür. Bu kelimeyi kullandığım için hâkim huzuruna çıkarılmam kadar acı ne olabilir. Bunu Bizans tarihçileri de söylüyor. Lütfen kral’dan ziyade kralcı, Kostantinden ziyade Kostantinci olmak niye.

Serdengeçti 1950 lerdeki Müzeye dönüşmüş Ayasofya’ya değinirken; Müze dedikleri Ayasofya’da Bizans devrine ait ne varsa ortaya çıkarılmış. Bizden olan, Müslümanlığı hatırlatan ve bize hitap eden her şey imha edilmiş. Ayasofya şimdiki haliyle içinde mum yanmayan, istavroz ve günah çıkarılmayan bir kilisedir. Elbette Müslüman bir Türk olarak bundan üzüntü duydum.

İdare ve siyaset adamları ne derlerse desinler, nasıl düşünürlerse düşünsünler biz Ayasofya camimizdeki değişiklikleri alkışlamak ve kabul etmek zorunda değiliz. Ayasofya’mıza yapılanlar karşısında acı duymak hakkımız da mı yok! Ayasofya Camimizden Allah, Muhammed gibi devasa levhalar yerlere indirilmiş, çok büyük oldukları için kapı dışarı edilememiştir. Hakikat olan şudur: 500 yıllık Ayasofya camimiz, cami olmaktan çıkarılmış.

Osman Yüksel Serdengeçtinin

dava konusu olan Ayasofya şiiri:

Ey İslâm’ın nuru Türklüğün gururu Ayasofya! / Şerefelerinde Fatihin şerefi,

Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!./Neden böyle bomboş,neden böyle bir hoşsun?

Hani minarelerinden göklere yükselen, / Ta maveradan gelen ezanlar?!..

Hani o ilâhi devir ilâhi nizamlar!../ Ayasofya ses vermiyor!

Ayasofya bir hoş, / Ayasofya bomboş…

Osman Yüksel Serdengeçti hüzün dolu şiirine devamla;

Ayasofya! Ayasofya! Seni bu hale koyan kim? / Seni çırılçıplak soyan kim?

Ayasofya, / Ey muhteşem mabet;

Gel etme, / Bizi terk etme!

Bizler, Fatih’in torunları, yakında putları devirip,

Yine seni camiye çevireceğiz…

Osman Yüksel Serdengeçti merhum 70 yıl öncesinden herhalde bugünlere seslenmiş dememek mümkün mü? 83 Milyon Müslüman Türk evladı, Milyarlarca dünya Müslüman’ı ve Peygamber müjdesine mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet Han şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzında çıkacak müjdeli iki kelimeyi bekliyor;

‘’Ayasofya Camii fethin sembolüdür, Sultan Fatihin Kılıç hakkı ve tapulu malıdır. Vakfiyesi gereği bundan böyle tekraren Müslümanların Camisidir.’’ Bismillâh Allahuekber…