İstanbul’un Fetih tarihi olan 1453 yılı Müslüman Türkler için ne kadar önemli bir tarihse, Haçlı Hristiyan dünyası için de bir o kadar kara gün ve matem tarihidir. Biz her yıl 29 Mayıs kutlaması yaptığımızda, Haçlı Hıristiyan dünyası da bir o kadar mateme gark oluyor. Haçlı Batı dünyası bu sebeple 29 Mayıs’ları sevmezler ve hatta Kostantinopolis’ in İstanbul’a dönüşüm günü olduğu için Salı gününü özellikle uğursuz sayarlar. Buna mukabil 1453 tarihi, Peygamberimizin bir mucizesinin gerçekleştiği yıl olduğundan dolayı, İslâm dünyası için de ap ayrı bir önem taşımaktadır
    1402 Timur felâketinden sonra 10 yıl kadar süren bir fetret dönemini müteakip 40 yıl gibi kısa bir zamanda yeniden toparlanıp, Cihanşümul bir Devlet olma özelliğine kavuşan Osmanlı ecdadımız, Peygamberimizin (SAV) ‘’İstanbul elbette feth olunacaktır. Onu feth eden ordu ne güzel ordudur. O orduya kumanda eden emir ne güzel emirdir’’ mucizesi gereği Bizans surlarına dayanan Sultan ll. Mehmet’in kararlılığı ve Peygamber Mucizesinin mutlaka gerçekleşeceğine olan imanı afakı inletiyordu; ’’Ya ben ya ben Kostantinopolis’i (İstanbul) alırım, ya  da Konstantinopolis (İstanbul) beni.’’ İşte Konstantinopolis böyle bir Peygamber mucizesi ve kutlu bir emirin kararlılığı ile alındı ve önce İslambol’a daha sonra günümüzdeki adı olan İstanbul’a dönüştü. O günden bu güne 566 yıldır İslam âleminin Payitahtı ve hilâfet merkezi olarak önemini koruyan İstanbul’a bu güne kadar pek çok bedbaht, iç ve dış düşman tekrar Bizans’ı hortlatmak için göz koyduysa da muvaffak olamadılar. Bizansın günümüzdeki uzantılarının ‘’ Zulüm 1453 te başladı’’ diye salyalarını akıtmaları boşuna değildir. Bu sebeple diyoruz ki, İstanbul Müslüman Türk evladına Fatih Sultan Mehmet’in ve dolayısıyla Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) emanetidir. Kıyamete kadarda Müslüman Türk evlâdı bu emaneti koruyacaktır.
    İstanbul’u tekrar geri almak isteyen Haçlı dünyası ve bunun yanı sıra içimizdeki işbirlikçileri defalarca hamle yaptılar ve fakat her defasında Müslüman Türkün iman dolu sinesine çarparak perişan olup ricat ettiler. Buna rağmen bitmeyen bir kin ve düşmanlıkla günümüze kadar geldiler. İstanbul’u ordularla alamasak bile, İstanbul’a hükmeden siyasi otoriteyi değiştirelim, hiç olmazsa sarsalım düşüncesiyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine içeriden ve dışarıdan Müdahil olmak için ellerinden gelen her hinliği yaptılar. Kendilerine yakın gördükleri ve hatta kendilerinden saydıkları Tük muhalefetinin Oy hırsızlıkları, oy hilelerine göz yumarak ve destek vererek, İstanbul un hiç olmazsa siyasi kaderini değiştirelim diye uluslararası nifak odaklarını devreye soktular ve oldukça da bedbaht taraftar buldular. Hileli bir seçim sonucu da olsa 18 günlük başkanlık değişimi Ak Parti ve Tayyip Bey düşmanlarının adeta başını döndürdü.  Yüksek seçim kurulunun hileleri ve oy hırsızlıklarını tespit edip İstanbul Büyükşehir seçimlerini iptal etmesine kadar. Hâlbuki Haçlı dünyası, İstanbul Tayyip Beyin elinden alındı diye bayram ediyor ve Yunan Basını daha da ileri giderek ‘’İstanbul’u Yunan kazandı, Yunan bir başkan kazandı’’ diye manşetler atıyordu. Bu manşetlere CHP nin ve adayı, İmamoğlu’nun itiraz etmemesi de bir o kadar ilginçtir.(!)
    Bundan daha ilginç olanı ise Saadet Partisinin ileri gelen konuşmacılarından birisinin ve benim de yakından tanıdığım bir konuşmacısının ağzından köpükler saçarak Bursa da yaptığı bir konuşmada; ‘’Şu anda Türkiye’nin en güçlü partisi Saadet Partisidir.(!) Çünkü anahtardır anahtar. İstanbul’u Ak Partiye Kaybettiren Saadet Partisidir. İstanbul’da 120 bin oy aldık. AK Parti 15 bin oyla seçimi kaybetti. Seçimi kaybettiren biziz ve daha da kaybettireceğiz. Hiç başka şansları yoktur.’’ Diyor ve bu yaptıklarından dolayı Allaha şükrederek. (!)  Yunanlıların sevincine, Yunan basınının manşetlerine Yunan ağzıyla destek oluyor ve bu cümlesinden sonra da, her nedense ‘’ben Trakyalıyım’’ deme lüzumunu hissediyordu.(!)
    Saadet Partisinin şer ittifakıyla gizli ve açık yaptıkları işbirliğinin kendi deyişleriyle dirsek temasının en açık itirafı olan bu konuşma elbette hafızalardan silinmeyecektir. Peygamberimizin (SAV) mucizesi gereği geçekleşen mucizevi bir fetih olayının, 31 mart seçimleriyle 18 günlüğüne de olsa Fatihin temsilcilerinden alınıp, Yanan basınının desteklediği adaya verilmesine bayram eden bu şahsı dinledikten sonra, ‘’Düşmanın süngüsü bağrımızı delmezken dostların nefesi az bile geldi’’ dememek mümkün mü ? 566 yıl önce Bizans surları önünde otağ kurmuş Fatihin askeri Ulubatlı Hasan duasında ‘’ Ya ilâhi, bir bölük ümmeti yerindirme, düşmanlarımızı sevindirme, bizi muzaffer kıl.’’ diye dua ediyordu.
     İşte size iki tane Hasan; birisi Bizansın feth edilip İstanbul olması için Allah’a dua ediyor, diğer Hasan ise, Fatihin evlatlarına İstanbul seçimlerini biz kaybettirdik, daha da kaybettireceğiz diye Allah’a şükrediyor.(!) Haçlı dünyasının ve Yunan basınının sevincine sevinç katan bu şaşkın adamın konuşması şimdiden tarihe kaydolmuştur. Erbakan hocamızın yıllardır tüm müşkülatlara rağmen devamlı suretle kutlama törenleri düzenlediği İstanbul’un fetih yıldönümleri Milli Görüş gençliğinin unutulmazları arasındadır. Biz kendisinin de hâlâ bu gençlerden olduğuna inanmak istediğimiz bu şaşkın hatip, bakalım sarf ettiği sözlerine bir açıklık getirecek mi.? En önemlisi Saadetin Genel Merkezi bu şaşkın hatibin hezeyanlarına  ne diyecek.      Unutulmasınki, İstanbul Haçlı emperyalistlere, hele hele Yunanlıya ve zihniyet olarak Yunanlıyla aynı paralelde olanlara bırakılamayacak kadar önemlidir ve kutsaldır. İnşallah İstanbul 23 Haziran da, tıpkı 29 Mayıs 1453 de olduğu gibi muazzam bir zaferle gerçek sahibine kavuşacaktır. Şaşkın hatibin hezeyanlarına rağmen.22.05.2019 Blk.