Çarşamba günü İstanbul’un Fethi’nin 566. Yıl dönümü idi. İstanbul şehir olaraktan öte, tarihin kendidir. İstanbul İnsanlığın beşiğidir. İstanbul dünyanın boğazıdır. İstanbul tarihin son 3 bin yılında İmparatorluklara sürekli başkentlik yapmış dünyada tek şehirdir.

İstanbul bizim için Peygamber müjdesine nail olduğumuz yerdir. İstanbul dünyanın güzeller güzeli ve herkesin gözü olup da kimsenin istemeye cesaret edemediği sevgilidir. İstanbul Balkanlar, İstanbul Kafkaslar, İstanbul Anadolu, İstanbul Ortadoğu, İstanbul Afrika, İstanbul Avrupa demektir. İstanbul dünyanın minyatürü, kısaca özetidir. İstanbul denildiğinde her millet için farklı anlamları olan yerin adıdır.

İstanbul her el değiştirdiğinde çağların açılıp çağların kapandığı yerin adı olmuştur. İstanbul’a sahip olmak cesaret ister, yiğitlik ister, strateji ister. Sahip olduğunda ise ilgi ister, bakım ister, koruma ister. İstanbul çalışkanlık ister. İstanbul vefa ister. Hem semt olarak vefa ister, hem sefa ister.

İşte böyle bir şehre sahip olmak çağ açıp, çağ kapatan yiğitler ister. İstanbul’u almak akıl ister. İrade ister.

Eğer dünyanın son Bin yılını her açıdan anlamak isterseniz İstanbul’un fethi öncesini ve sonrasını çok iyi bilmek zorundasınız. İşte onu bilmezseniz ne dünyayı, ne dünyadaki gelişmeleri, ne bugünü, ne de geleceği anlayamazsınız.

İşte bu noktada İstanbul’un fethi bize Bizanssın oyunlarını, stratejik hareketi, güçlü orduların sırrını öğrettir. İstanbul’un fethi bize her şeyden önce sayı olarak büyük ordunun yetmediğini, onun ötesinde teknolojik üstünlüğü yakalamayı öğrettir.

Bazen gözümüzün önünden akıp giden gerçekleri okumakta zorlanırız. Aslında İstanbul’un fethi onlardan biridir. Kahramanlık destanlarının ötesinde İstanbul’un fethedilmesinde teknolojik üstünlüğümüzün farkında olmazsak, hayal dünyasından uyandığımızda elimizde avucumuzda hiçbir şeyimizin kalmadığını gördüğümüzde iş işten geçer.

Şu unutulmamalıdır; İstanbul’un fethi bir fetihten fazla teknoloji savaşlarının kazanılmasıdır. Eğer Fatih, Avrupa’da erişebildiği devrin teknik adamlarını transfer etmeseydi, Urbanları bulamasaydı bugün adını duyamazdık. Eğer Fatih Avrupa’dan devrin teknik zihinlerini transfer edemeseydi ayakta duramazdı. İstanbul’u elinde tutamazdı. Fatih ve devrinin en büyük başarısı teknolojiyi yakalamasıydı.  Teknolojiden en fazla yararlanan Osmanlı Padişahıydı.

Adı anılmasa da aslında dünyada güçlü olmanın adı teknoloji savaşlarından galip çıkmaktır. İstanbul’un fethi aynı zamanda teknoloji savaşlarımızın zaferidir.  Bizi geriletende aslında bu gerçeği yavaş yavaş unutmamızdır.

İstanbul’un fethi neden bir çağı kapatıp yeniçağın başlangıcı sayılır? İstanbul fethedilmeseydi Avrupa’da sanayi devrimi başlamazdı. İstanbul fethedilmeseydi keşiflerin önü açılmazdı. İstanbul fethedilmeseydi Avrupa teknoloji savaşlarının ne olduğunu bilemezdi.

Bugün Türkiye yeni bir yol ayrımındadır. Bugün Türkiye’nin sancıları teknolojik açıdan kendine yetebilme savaşı vermektedir. Öyle görülüyor ki toplumun bütün kesimleri teknolojik gelişmelerin önemini,yaşanan S-400 tartışmaları dolayısıyla, Çin ile ABD’nin arasındaki Huawei savaşları dolayısıyla, gelişen savunma sanayi teknolojileri dolayısıyla geldiğimiz noktayı yakından görerek anlamıştır.

Bugün için yetişmiş eleman ve potansiyel açısından teknolojik açıdan dünyanın en önemli ülkesidir. Bu potansiyeli değerlendirecek olan devlettir. Devletin bu imkânları kullandığı ölçüde güçlü, kullanamadığı ölçüde sömürü altında olacağı açıktır.

ABD gibi elimizde 4 bin nükleer başlık olmaya bilir, uzayda 800 uydumuz olmayabilir. Fakat 800 uyduyu düşürebilecek, 4 bin nükleer başlığı etkisiz hale getirecek teknolojiye sahip olmak güçlü olmak için yeterlidir.

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…