Kadın olmak gittikçe zorlaşıyor!

Canı sıkılan, yapacak işi kalmayan kadına sarıyor. Sinirlenen kadın dövüyor, kıskanan kadın öldürüyor, kafayı yiyen yine kadın tekmeliyor! Kadın her hâlükârda şiddet görüyor, eziliyor, acı çekiyor…

Toplumsal bir dönüşüme bağlı olarak kadının statüsünde bir değişim geçirdiğimiz bir vak’a. Kadın daha az evde, daha fazla dışarıda zaman geçiriyor. Kendi ayakları üzerinde durmanın, kendine ve etrafına faydalı olmanın, gelecek kaygısı taşımadan kazanmanın huzurunu duymak istiyor haklı olarak.

Kadın bir varoluş ikliminde kendi mevsimini oluşturmaya çabalıyor.

Hal böyleyken işler yolunda giderken bu kez erkekler boş durmuyor. Son bir ayda takip ettiğim kadarıyla eşine şiddet uygulayan erkeklerin en başta “kıskançlık” olmak üzere buna bağlı sebeplere mucip bu yollara başvurduklarını görüyoruz.

Daha iki gün önce Muğla ilinde sırf eşi bir erkekle ayaküstü konuştu diye o erkeği öldüren o adamın hikâyesini okuduk üçüncü sayfalarda. Kıskançlık ve güvensizlik böylesine bir uç noktaya evrilmiş durumda. Adam kıskandığı an, şüphe duyduğu an, kendini kaybediyor ve eline silahını alıyor hemen! Bu silahları nereden alıyor bu caniler bu da ayrı bir mevzuu…

Bu durum gerçekten de korkunç ötesi bir hal…

Erkeklere ne oluyor? Neden böylesine öfke dolular acaba? Bir yastığa baş koydukları, belki çok severek evlendikleri, nişanlandıkları kadınları nasıl oluyor da bir anlık öfkeyle gözden çıkarıp işkence edebiliyor, şiddet uygulayabiliyor ve hatta öldürebiliyor!

Hemen hergün birbirinden vahim dramlar okuyoruz, seyrediyoruz. Bu kabilden acı hikâyeler azalacağına ne yazık ki artıyor, çoğalıyor. Eline bıçağını, silahını alıp muhatabını gözünü kırpmadan öldürenlerin büyük bir yekûnu “namusumu temizledim” gerekçesiyle bu fiili işlediklerini beyan ediyorlar…

Erkekler kendilerini birer koca, nişanlı, sevgili değil de sanki “Namus Bekçisi” diye kadınlar tarafından sevilmiş olduklarını zannediyorlar yazık ki…

Oysa bir kadının bu anlamda bir bekçi(!) ihtiyacı yoktur.

Namus, kadın için de erkek için de kişiseldir, vicdanidir, soyut bir duygudur. Bir insanın namusu kendisinden başkasını bağlamaz, ırgalamaz, ilgilendirmez…

Eşinden bu anlamda bir kuşkusu olan, bir sıkıntısı olan neden daha medeni ve insanı bir önlem alma yoluna gitmiyor acaba? Boşanabilirler mesela! Aile büyüklerinin fikirlerine başvurabilirler, aile danışmanlarına gidebilirler. Ancak nafile…

Herkes işini kendisi görüyor artık.

Yukarıda saydığımız saiklerle karısını öldüren kişi “namusumu temizledim” diye bir de uyduruk bir gerekçe buldu mu vicdanını da bu yolla uyutup belki kimilerinden aferin bile alabiliyor!

Gerçekten kadınlarımız vahim bir kıskacın içinde…

Koca şiddetiyle bacağını kaybeden, gözünü yitiren, sağlığı bozulan binlerce kadın var bu ülkede. Hükümet acilen bir dizi önlem almalıdır. Her mahalleye tıpkı aile doktorları gibi aile danışmanları atamalı, şiddete yatkın sorunlu kocalar psikolojik testlerden geçirilmeli ve hatta umutsuz vakalara heyet raporları kararıyla uzaklaştırma, uzun tedaviler, hapis cezaları gibi yaptırımlar uygulanmalıdır.

Ve hatta bu testler çiftler evlenmeden uygulanmalıdır.

Bu mesele ciddi bir meseledir. Artık bu konuda elle tutulur politikalar üretilmelidir. “Kadın Sığınma Evleri” çok güzel bir uygulama ama tek başına yeterli değildir.

Acıdır ki sokakta bile canı sıkılan erkek, hiç tanımadığı herhangi bir kadına sırf giyim kuşamını beğenmediği için yumruk, tekme sallayabiliyor! Bu zihniyeti bozuk cins-i sapıklara mahkemelerimiz en yükseğinden ağır cezalar vermelidir. Üç gün gözaltında kaldıktan sonra bu aşağılık yaratıkların serbest bırakılmaları bu ülke kadınına yapılacak en büyük kötülüktür.

Beyler unutmayınız, kadın bir toplumun temelidir. Sırtını verdiği duvardır, gölgesinde serinlediği nazlı bir selvidir, yarınını beklediğidir, sevdiğidir, huzur bulduğudur, umududur… Evlerinizin güneşidir…

Bu güneşe bir mesafe gerektir! Fazla yakınlaşıp el uzatırsanız yanarsınız, ihmal edip biraz uzaklaşırsanız donarsınız!

Kadınlarımıza lütfen sahip çıkalım…


Twitter:@aybikesinan