Keşke bütün mesele bu olsa.

Sevmek veya sevmemek.

İstemek ya da istememek.

Olmak ya da olmamak!

Nur topu gibi yeni bir sorunumuz var; kanaldan daha öte bir sorun; kanal sayesinde bir kez daha kutuplaşmamız.

Oysa…

Netice itibariyle böyle bir proje gündemdeyse önce bilim insanları konuşmamalı mı?

Böyle büyük bir proje gündemdeyse kesin karardan önce bir bilim kurulu oluşturulması ve ona göre yön çizilmesi gerekmez mi?..

Köy deresine yapılacak köprüden bahsetmiyoruz.

Basbayağı yapay bir kanaldan bahsediyoruz Trakya’yı ortadan bölecek.

O nedenle bilim insanlarına göre hareket edilmesi şart değil mi?

Ama bugünkü manzarada bakıyoruz ki konu siyaset malzemesi olmuş.

Doğru mu?

Değil.

Ultra yüksek maliyetli bu proje Türkiye’nin gerekliliği midir, şart mıdır önce buna bakılması gerekmez mi?

Bilim insanlarının pek çok çekincesi var.

Birincisi, yapay bir zorlama kanalın doğal dengeleri alt üst edeceği, Marmara’nın kirleneceği, doğal deniz yaşamının biteceği gibi…

Depremle ilgili çekinceler var…

Uluslararası antlaşmalardan kaynaklanacak sorunlar olacak, maliyet müphem, maliyet nasıl karşılanacak, projeyi başka bir çok ortaklı şirketler grubu mu yapacak, geçiş garantisi mi verilecek, geçişte ücret ne olacak, tanker ve gemi geçişi zorunlu hale mi getirilecek, böyle bir zorunluluk antlaşmalara uyacak mı?..

İstanbul’a göçün durması gerekirken bu adımla İstanbul nüfusunun bir iki milyon daha artacağı yeni metropolün daha da çekilmez ve yaşanmaz hal alacağı çekinceleri bildiriliyor.

Doğayı her türlü katlettiğimiz için Kanal İstanbul’un yeni bir çevre felaketine yol açacağı, sayısız mera, orman, yaban hayatının yok olacağı ise zaten açık gerçeklik.

Bunun yanında bölgenin jeopolitik konumu açısından olası savaş ve dış tehdit halinde bölgenin nasıl savunulacağına ilişkin özellikle askeri kaynaklarda dillendirilen pek çok endişe var.

Bu ve daha nice sorun karşımızda.

Kanalın beraberinde getireceği inşaat ve betonlaşma, yer kabuğuna olan etkisi ise ayrı bir soru işareti.

Beklenen büyük deprem ile dile getirilen senaryolar ise tam bir korku filmi niteliğinde.

Hal böyleyken konu geldi sıkıştı nereye?

“Kanal İstanbul’u yapacağız.”

“Yaptırtmayız”

Bilim konuşmalıyken siyaset konuşuyor.
Endişeler dile getirilirken işin ucu siyasi kutuplaşmaya kayıyor.

Haliyle devasa bir projede pek çok cevapsız soru kamuoyunun önünde öylece kalakalmış duruyor.

Kim neye inanmak isterse?

Çek çekebildiğin tarafa.

Kanal’sevenler.
Kanal’sevmeyenler.

Kanarya sevenler değil ki konu!

Böyle bir büyük projenin, tüm çekinceler dile getirilerek çok kapsamlı ve geniş katılımlı bir bilim kurulu oluşturularak masaya yatırılması gerekmez mi?..

Madem bu devasa bir proje ve bununla ilgili endişeler dile getiriliyor, o endişelerin ne ölçüde olduğu, gerçekliği veya gerçeğe uyar olmadığı yine bilim diliyle ortaya konulmamalı mı?

Çok mu zor bu?

Bu kadarı bile çok mu imkansız bir hayal?

Türkiye; her konuda kutuplaşmak zorunda mı?

Bir işimizi bilimle, akılla, doğruyla çözemez miyiz?

Hep siyaset hep siyaset dedik mi; zarar gören hepimiz olmuyor muyuz nihayetinde?