Woody Allen’ı bilirsiniz. Amerikalı film yönetmeni, oyun ve senaryo yazarı, aktör, komedyen, öykücü, müzisyen…  
Hatırladınız, sanki gözlüklü doğmuş gibi, muzip…
Duruşunda bile hergelelik var.
Her konuşmasından bilgelik akıyor.
Aslında hepsi ama hepsi zekanın birer göstergesi…
Tabiatın tüm mucizeleri içerisinde belki de en muhteşemi yaz vakti yeşillenen bir ağaç.”
Bu söz Allen’a ait. 
Sözün hakikati tartışma götürmez.
Ancak, bizim ülkedeki yangınlara bakınca bunun bir idrak sorunu olarak okunmasında yarar var.
Bu mucize hep gözümüzün önünde durmasına rağmen neden fark etmiyoruz? Neden yakıp kül ediyoruz ağaçları!
Yanıt basit; İdrak yoksunuyuz da ondan.
Çünkü düşünmüyoruz nereye varacağını bu yangınların sonunun… 
Sadece ağaç değil yanan, geleceğimizi yakıyoruz ellerimizle…
“Biliyoruz” dediğinizi işitir gibiyim.
Yanan o alanları görseniz, “Biliyoruz” sözcüğünün ne kadar anlamsız kaldığını da fark edeceksiniz.

GÜMÜLDÜR’ÜN KARA YAZISI

İki hafta önce, 4 gün boyunca Gümüldür ormanları yandı. Şimdi kara bir örtü aldı yemyeşil ağaçların yerini.
Hafta başında geçtim o dağ yolundan. İçime ağır bir umutsuzluk çöktü. 
Neredeyse çeyrek asır önce, 1994’te Tercüman gazetesindeki köşe yazımda yine duygusal sözlerle anlatmıştım aynı ormanlardaki yangınları…
İnsanın yaşı ilerledikçe duygusallığı şekil değiştiriyor. Ancak bu konudaki duygularımda zerrece değişen bir şey yok.
Yine içime bir acı çöktü.
Günlerdir gözlerini kırpmadan yangın söndürme çalışması yapan orman işçilerinin telaşını gördüm. Uykulu gözlerle durmadan çalışıyorlar.
Bir yandan da araçlardan atılan tonlarca pet şişe, poşetler, sigara izmaritleri, çöp torbalarını toplayan işçiler yol boyunca güneşin altında ter döküyor.
Yangının çıkma nedeni olarak sigara izmariti, camların güneş altında mercek etkisi yaratması, yüksek gerilim hatları olarak sıralandı. 
Kesin rapor yok.
Yangınların yüzde 98’i insan eliyle çıkıyor.
Nedense yüzde 2’lik doğal nedenlere inanma eğilimi öne çıkıyor.
Yol kenarlarını görseniz, inanın başka neden aramazsınız. 
Bu yangın yüzde 100 insan eliyle çıktı. 

SÖNDÜRMEK KOLAY DEĞİL

Kentlerde oturanlar, orman yangınlarını duyduklarında, “Niye söndüremiyorlar ki, çünkü beceriksizler…” türünden sözler ediyorlar. O iş öyle kolay değil.
Ben yıllarca gazeteci olarak çok sayıda orman yangını gördüm.
1990 yılında Burhaniye’de 800 hektar ormanın kül olduğu yangını takip etmiştim. Yangından günler sonra bile koca koca kayaların ateşinin sönmediğini, toprakta ne kadar canlı varsa öldüğünü görmüştüm. 
Canlılara hayat veren o toprak ki minerallerini de kaybediyor.
Şunu da söylemekte yarar var; Türkiye, yangın söndürme başarısında artık en başarılı ülkelerin başında geliyor.
Teknolojik gelişmeler bir yana…
İnsanın çıkardığı yangının son ateşini, son kıvılcımını yine insan söndürüyor.
“Bunu ister tecrübe kazanmak, ister o kadar yangın çıkıyor ki elbette istatistikleri altüst ediyoruz” deyin.
Hem kuraklık hem güneşin bol olduğu bir coğrafyada yangını söndürmek öyle kolay değil.
ABD’de, Avrupa’nın kurak bölgelerinde, burnumuzun dibinde Yunanistan’da 10 gün süren yangınları hatırlayın.
Mesele yangını söndürme başarısı değil, mesele insanımızın geleceğini yakmamasında…
Ormanın yanması bir kıvılcımla başlar.
Bu gerçeği hepimiz biliriz.
Pekiyi içimizdeki idrak yoksunlarıyla nasıl baş edeceğiz?
İstiklal Şairi Mehmet Akif’in dediği gibi, “Allah’ım içimizdeki akılsızlar yüzünden bizi helak etme” dileğimizi burada da dile getirelim.