Yandaş medya diye bir şey yok arkadaşlar! Yanaşma medya ve yanaşma gazeteciler var sadece. Herkes gözüne kestirdiği bir güç odağına yaslıyor sırtını. Gittiği yere kadar, gidebildiği kadar. Tıkandığı noktada ise usta bir manevra yapıp diğer güç odaklarına yanaşmaya başlıyorlar.

***

Neredeyse on yıldır medya eleştirisi yapan ve medyanın kirine bulaşmayacak kadar dışında, her pisliğini bilecek kadar da içinde olan biri olarak rahatlıkla diyebilirim ki:

Adına medya denen bu ortam gayya kuyusundan beter.

Üç kuruşa talim eden muhabirleri, basın emekçilerini kastetmiyorum elbette ama, medyanın içinde yükselip de kire pisliğe bulaşmamış çok az insan var ne yazık ki…

Fatih

Diyordu ki Altaylı:

‘’Türkiye'de gazetecilerin büyük bölümü bu koltuğu bir yere yaslamak zorunda kalıyorlar. Kimi devlete yaslar, kimi bir partiye yaslar, kimi bir sivil toplum kuruluşuna yaslar. Belli noktaya gelmiş gazetecilerin büyük bölümünün yaslandığı birisi vardır. Bir siyasi parti, bir siyasi lider, bir sivil toplum önderi, bir sivil toplum kuruluşu...’’

Aslında, bu saptama buz dağının görünen kısmı. Bu sorunun bir de medya sitelerinin popüler olmasıyla görünürlük kazanan ‘’kişilik zafiyetleri’’ kısmı var.

Ki aslında medyanın gayya kuyusundan beter olmasının en temel nedeni de bu kişilik zafiyetlerinden kaynaklanıyor.

Zaten, koltuğunu bir yere yaslayarak yükselmek de kişilik zafiyetinden başka nedir ki?...

Sadece sistem mi suçludur sanki bu noktada?...

Eğer medyanın çoğunluğu özgür ve tam bağımsız gazetecilik yapabilen şahsiyetli insanlardan oluşsaydı sistem aynı sistem olur muydu?...

Ne yazık ki ‘’namuslu’’ gazetecilerin nesli kel aynak kuşları gibi tükenmek üzere. Çünkü sistemi yürüten tepedeki o ‘’kirli’’ çoğunluk. O çoğunluk ki türlü hayallerle bu mesleğe adım atmış idealist gençleri de kendilerine uydurmak için her yolu deniyor. Uyduramadıklarını ise ömür boyu sürünmeye mahkum ediyor.

Umur Talu

Gayya kuyusunda boğazına kadar pisliğe batmışların birlikten anladığıysa ‘’kutsal çıkar ittifakı’’ ndan başka bir şey değil maalesef.

Hem siz, yandaş medya tanımlaması ne kadar da yanlış farkında mısınız?...

Yandaş medya diye bir şey yok arkadaşlar!

Yanaşma medya ve yanaşma gazeteciler var sadece

Herkes gözüne kestirdiği bir güç odağına yaslıyor sırtını. Gittiği yere kadar, gidebildiği kadar. Tıkandığı noktada ise usta bir manevra yapıp diğer güç odaklarına yanaşmaya başlıyorlar.

Köşelerden yansıyan seviyesizlik, pespayelik gırtlak boyu. Akıl almaz kavgalar. Birbirinin ipliğini pazara sermeler. Dün ittifak kurduğu insanları -beklediği menfaatlere kavuşamayınca- bir kalemde silip harcamalar. Medyadaki varlığını neredeyse ana avrat düz giderek ettiği kişisel hakaretlere borçlu olup da kendi kuyruklarına basılınca kişisel hakaretin ne fena bir şey olduğunu fark edivermeler…

Büyük büyük laflarla ortaya çıkan medya kuruluşlarının rakip kuruluşun en pespaye, en paçoz, en terbiyesiz tetikçilerini kendi bünyelerine katmaları ve tepe tepe kullanmaları… Yana yana, döne döne yok olan bir medyayı, insanlığın bitişini izliyoruz hep birlikte. Hayret ve ibretle.

(Umalım ki yansın bitsin kül olsun ve küllerinden yeniden temiz bir medya doğsun.) Ve biçare okuyucu bu medyanın, bu kifayetsiz muhterislerin yönlendirmesine emanet.

Neyse ki güvenilirliğin yerlerde süründüğü bir meslek kolu medya. Neyse ki halk bu seviyesizlerin ve menfaat düşkünlerinin hiçbirine inanmıyor (ya da işine gelene inanır gibi yapıyor), kavgalarını çekirdek çıtlatarak ve eğlenerek izliyor.

Bu rezil durumdan en büyük zararı görenlerse gayya kuyusunun içinde çırpınıp duranlar.

Olansa her şeye rağmen onurlu, temiz iş yapmaya çalışanların dile getirdiği hakikatlere ve doğrulara oluyor.

.
gibi, Ümit Otan gibi objektif ve sadece ezilen kesimlerin yanında, hakikatin peşinde olabilen birkaç namuslu yazarın köşelerinden yükselen feryatlar da bu kuyudan çıkmak için yeterli değil ne yazık ki… Çünkü sayıca çok azlar… Çünkü, kuvvetin doğması için birlik gerekir.
Altaylı’nın on yıl önceki söyleşide

dile getirdikleri medyanın bu içler acısı halini çok güzel anlatıyor.