Devlet adamları içinde en sıra dışı olanıydı kuşkusuz... Bizim kuşaklar ilk gençlik yıllarımızda tanıdık kendisini. Farklıydı, mütevazıydı, içtendi, samimiydi, dindardı, millîydi, milliyetçiydi, sempatikti, hoşgörülü ve nezaketliydi, vicdanlı ve merhametliydi. 

Vefat ettiğinde sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum.

8. Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’dan söz ediyorum elbette. Malatya’dan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına uzanan hayat serüveninde kendisine iz olan, yol gösteren kıymetli valideleri merhum Hafize Özal Hanımefendi ile ilgili önemli bir anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Rahmetli Turgut Özal’ın Türk Cumhuriyetleriyle olan sıkı ilişkilerini, samimiyetini o dönemi hatırlayanlar hâlâ hayırla yâd ediyorlar. Çünkü Merhum Özal’ın bir “Türk Dünyası” ideali vardı, büyük düşünüyordu, meseleye geniş bir zaviyeden bakıyordu.

Merhum Özal’ın bu milliyetçi dünya görüşüne rağmen bazı kesimlerin merhumu zaman zaman “Kürtçülükle” suçlamaları büyük bir insafsızlıktır, vefasızlıktır. Gerek merhum Özal olsun gerek kardeşleri olsun Özal ailesi bu ülkeye büyük hizmetlerde bulunmuş vatanperver bir ailedir.

Merhum Seyyid Ahmet Arvasi Hocamız, 1980 Aralık ayında kendisinin MHP’li, Rahmetli Korkut Özal’ın da MSP’li olarak tutuklu tedavi gördüğü Ankara Askerî Mevki Hastanesinde iken merhum Korkut Özal’ı ziyarete gelen merhum Hafize Özal ile olan tanışıklığını Hasbihal 5. Ciltte, şöyle anlatır:

“… 1980 Aralık başları…  Koltuk değneklerine tutunarak yürüyen Korkut Bey, yaşlı bir hanımefendi ile odama geldiler. Korkut Bey, 'annem' diyerek yanındaki yaşlı hanımı tanıttı. Sonra, 'Sizden anneme söz ettim. Tanışmak istedi' dedi. Ben de çok memnun ve bahtiyar olduğumu söyleyerek oturmaları için yer gösterdim. Karşılıklı oturup sohbet ettik. İşte Hafize Hanımefendi ile tanışmam böyle oldu... Sima itibarıyla Korkut Bey’e çok benziyordu. İslamın emrettiği tarzda giyinmişti. Saçlarının bir tek teli bile gözükmüyordu. Kültürlü, imanlı, mütevazı ve vakur idi. Türkiye’nin ve İslam dünyasının temel meseleleri üzerinde rahatça konuşabiliyordu. O zaman 70-75 yaşlarında olmakla birlikte hafızası ve muhakemesi yerli yerinde, ifadeleri tutarlı idi. İyi bir Müslüman ve şuurlu bir Türk milliyetçisi idi. Bunu şu sözleriyle de teyit etmişti:

-İslam benim her şeyim!.. Bunun yanında, ben milliyetçiyim de… Bunun için oğullarımın adını Turgut, Korkut ve Bozkurt koydum!..

Hafize Hanımefendi’yi çok sevmiştim. Yarım saat oturduktan sonra veda edip gittiler. Bu benim onunla ilk ve son görüşmemdi... Aradan yıllar geçti. 1 Nisan 1988 günü, Berat Kandili gecesi… Evimde epey misafirim var. Bu arada Metin Bitikçioğlu arkadaşım geldi. Hâl-hatır sormalarından sonra Metin Bey;

-Efendim, Kandil münasebetiyle Hafize Özal Hanımefendiyi ziyarete gitmiştim. Yakınlığımızı öğrenince size şu sözlü mesajı gönderdi:

-Ahmet Bey’e selamımı söyleyin ve benim adıma kandilini tebrik edin. Ayrıca bilmesini isterim ki ben onun yazılarını hiç kaçırmam. Türkiye gazetesini de çok severek okurum...  

Türk Devletine bir başbakan (Cumhurbaşkanı) ve iki Bakan veren bu Müslüman Türk anasının çocuklarıyla ilgili 'büyük ümit ve hayalleri' vardı. Kendi misyonunu onlarda da görmek istiyordu. Bunun için çalışmış, çırpınmış ve didinmişti..."

Arvasi Hoca'mızın bu sözleri ne kadar anlamlıdır! Turgut Özal böyle bir ananın rahle-i tedrisinden geçmiş, Türk İslam ülküsüne gönül vermiş büyük bir şahsiyet, vakur bir dava adamı ve cesaretli bir siyasetçidir.

Merhum Özal’ı ve Özal ailesini özlüyoruz.

Ruhları şâd mekânları cennet olsun...