Selçuklu ecdadımızla birlikte Osmanlı ecdadımızın tarihe 1000 yılı aşkın süredir şan ve şeref vererek yaptığı hizmetler bu gün dünyamızın her yerinde takdirle anılmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı ecdadımız dünyamızın pek çok bölgesinde bıraktığı eserleriyle halâ konuşuluyorsa bu durum köprülerimizin, imaretlerimizin, okullarımızın, camilerimizin, sebillerimizin, kütüphanelerimizin, han ve hamamlarımızın tüm yağma ve tahribata rağmen halâ ayakta kalabilmesindendir. Bu eserleri yönetimi altında tuttuğu her yere serpiştirmiş bir ecdadın ahfadı olma gurur ve sürurunu 18 yıldır tekrar yaşamanın kıvancını milletçe bize yaşatan mevcut AK Parti iktidarı ve Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu yönleriyle Devletimiz ve milletimiz için bir şanstır demeden edemiyor insan.

Şan ve şeref: sinesinden kahramanlar çıkarmış milletlere mahsus meziyetlerdir. Kahramanı olmayan milletlerin şan ve şereften nasibini almaları elbette düşünülemez. 1071 de Malazgirt’le başlayan Anadolu fütuhatı günümüze kadar devam ettiyse, bu hep tarihimize ve ecdadımızın mirasına sahip çıkmış kahramanlarımızın yeniden neşv-ü nema bulmuş olmasındandır. Cihan şümul Osmanlı Devletimizden, Cumhuriyet dönemine geçiş esnasında oluşan yaklaşık 100 yıllık bir inkita döneminden sonra, tekrar eski ihtişamlı yıllara kavuşmuş olmamız elbette Batılı devletleri ve içimizdeki yerli uzantılarını rahatsız etmiştir. Bağımsızlık ve hürriyetten bihaber köle ruhlu işbirlikçilerin efendilerine yaranmak için yaptıkları iç ihanetler her devirde hep Bağımsızlık, Hürriyet ve Özgürlük maskesi altında yapılmıştır.

Abdülaziz Hanı katleden ve ardından Adülhamid hanı Tahttan indiren Jön Türkler belası da: Bağımsızlık, Hürriyet ve Özgürlük naraları altında melânetlerine devam etmişlerdi. Tarihe Jön Türkler diye geçen ve fakat ülkemizi felakete sürüklediklerinden bihaber olan bu sahte kahramanlar, Yahudi, Ermeni ve İngiliz oyunlarına alet olduklarını fark ettiklerinde ise vakit çok geçti. Koskoca Osmanlı Devleti yıkılmış, Devleti muazzama 10 yılda 10 misli küçültülmüş, tüm topraklarımız işgal edilmiş ve sözde Hürriyet kahramanları da soluğu Batılı emperyalist efendilerinin kucağında almışlardı. Tıpkı 15 Temmuz ayaklanması hainlerinin ABD nin Pensilvanya’sında karargâh kurdukları gibi.

18 yıllık şanlı kalkınma ve her konuda şaha kalkma dönemimizde ülke savunması için yapılan ataklar elbette Batılı silah tüccarlarını ürkütmüş ve rahatsız etmiştir. Onlar için Türk silah sanayii kabul edilemezdi. Son sistem Piyade silahlarından, Atak helikopterine, yerli yapım tanklardan İHA ve SHA lara, vurucu gücü emsallerinden kat kat fazla muhriplerin ve kruvazörlerin yapımından, son sistem Top ve füzelerin yerli yapımından ve dış pazarlara satılmasından Tayyip Bey mutlaka vaz geçmeli ve hatta vazgeçirilmeliydi. Yol, Köprü, Baraj, Hava meydanı, Hızlı tren, Marmaray, Kanal İstanbul ve yeni yeni Üniversiteler Osmanlı mirası son Türk yurdunda olmamalıydı(!) Hele hele ülke savunması için elzem olan S-400 lerin alınmasına nasıl tahammül edeceklerdi? Bu atılımlar batılı sömürgen devletler tarafından kabul edilemezdi. O halde bu atılımların marş motoru mesabesindeki Recep Tayyip Erdoğan Devlet Başkanlığından indirilemiyorsa, hiç olmazsa yıpratılmalı ve bu sebeple mahalli seçimlerde Tayyip Beyin karşısında olan partilere destek verilmeliydi. Ve öyle de yaptılar.

Ankara, İzmir ve en son İstanbul’un kaybedilmesinde haçlı Batı dünyasının payı azımsanamayacak kadar fazlaydı. Bu kaybedilişte alnı secdeli ve yerli işbirlikçilerde maalesef önemli oranda rol aldılar ve kaybedilişin bir nevi tuzu biberi oldular. Batılı Haçlı devletlere ve milletlere bayram sevinci yaşatarak muratlarına erdiler.(!) Ülkemizin ve Devletimizin şanlı gidişatına adeta takoz oldular.(!)

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Tayyip Bey yönetimindeki Müslüman Türk Devleti, yeniden ihtişamlı günlerine koşar adımla gitmeye kararlıdır. Batılı emperyalistler de bu gidişatı engellemek için fırsat kolluyorlar. Batılı emperyalistlere göre Muhteşem Osmanlı ecdadının, muhteşem ahfadına yeniden fırsat verilmemeliydi. O halde içeriden mutlaka ajanlar bulunmalı ve yapılanlardan vazgeçilmesi için gerekirse kanlı kalkışmalar yapılmalıydı ve de yaptılar. Gezi kalkışması üç beş ağaç diye başlatıldı ve sonuç; ülke bütçesine Milyarlarca zarar ziyan. 15 Temmuz kalkışması da bunun devamıydı.

Fakat unutulmamalıdır ki, bütün olumsuz gelişmeler kutlu kervanın yoluna daha bir azimle devam etmesine engel olamadı. Devletimiz ve ülkemiz muasır milletler seviyesinin üzerine çıkma mücadelesine daha bir hızla ve daha bir emin adımlarla yürümeye kararlıdır. Dünyadan bi haber gönüllü ve ajan olduğunu halâ bilemeyen, anlayamayan ajanlara rağmen…(!)

Tayyip Bey ise, milletimizin hislerine tercüman olarak kararını çoktan vermişti: Batılı emperyalistlerin tüm uğraş ve oyunlarına aldırılmayacak ve bundan sonra muhteşem ecdadın, Perişan Ahvadı olunmayacaktı. Her şey güçlü ve büyük Türkiye için ve hedef: muasır milletler seviyesinin mutlaka üzerine çıkmaktı. Ve milletçe o kutlu hedefe doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Yerli ajanlara ve işbirlikçi hainlere aldırmadan.