Çok endişeliyim…

Ne doların artışı ne enflasyon ne siyasi tartışmalar ne Covid-19 korkutuyor beni

Beni bu sanal, bu ikircikli, bu riyakâr, bu tutarsız, bu gitgide ağırlaşan çürüme, diğer bir deyişle bu hüzün verici insan kirlenmesi korkutuyor… Çocukluğumuzun ve ilk gençlik yıllarımızın o eli öpülesi masum, güvenilir, huzurlu, samimi, içten, ağzı dualı güzel insanları birer birer gidiyor, bir devir kapanıyor yavaşça ve daha farklı bir sosyolojik gerçeklikle yüzleşiyoruz.

İşte bu yeni sosyoloji, bu internet çağı, gerçekten beni korkutuyor… 

Aile hayatımız bir şiddet sarmalına girmiş durumda, internet aile hayatımızın, mahremiyetimizin tam ortasında geziniyor, vıcık vıcık insan ilişkileri kol geziyor bütün mecralarda. Kadın, erkek, çocuk, genç neredeyse bütün gününü ve gecesini bir takım sosyal mecralarda geçirip sabahlıyor, ömür tüketiyor. Köydeki kadın, şehirdeki genç, dairedeki bürokrat, resmî kurumdaki memur, mağazadaki tüccar, fabrikadaki işçi, pazardaki seyyar satıcı, plazadaki alımlı çalımlı kadın hasılı yediden yetmişe neredeyse bütün toplum, sosyal medyanın esiri olmuşuz.

Peki bu gidişin nereye varacağını birileri hesap ediyor mu?

Açıkçası gönül, bu toplum adına birilerinin bu hususta kafa yormasını, çareler üretmesini, stratejiler geliştirmesini diliyor lakin görünürde bu anlamda herhangi bir ışık görememek insanı korkutuyor!

İşte bu nedenle endişeliyim

Endişeleniyorum zira toplumun genetik kodları fena hâlde dejenere olmuş durumda. Oysa bizim idealimiz, ne elindeki telefonla geceler boyu yüzlerce kadınla teşrikimesai eden bir erkek, ne de Tik-Tok mecralarından kafasını kaldırıp  çocuklarına bir kap yemek pişirmeyen kadın modeli idi… Mahkemeler bu kabil hikâyelerle dolup taşıyor… Aileyi Tik-Tok’lara kurban vermek üzereyiz…

Sadece evliler mi?

Geçen gün yaşı otuzları çoktan aşmış bir genç kız, bana aynen şunları söyledi:

Meryem Hanım, evlenmek, aile kurmak istiyorum lakin erkekler öyle bir hâldeler ki güvenip de evlenemiyorum hoş artık kimse de kolay evlenmek istemiyor ya. Evlenmek niyetiyle, konuştuğum her kim olduysa benim dışımda beş on kızla, kadınla aynı anda görüşmekte olduğunu fark ettim ve dünyam yıkıldı!” 

Açıkçası bunu daha önce de duymuştum lakin artık bu mide bulandırıcı riyakârlığın, samimiyetsizliğin, ikircikli tutum ve tavırların erkekler ve kızlar arasında böylesine yaygınlaşıp alışkanlık hâline geldiğini hakikaten bilmiyordum. 

Elin adamı bu sanal keşfi alıp bir bomba gibi hayatımızın tam ortasına bıraktı. Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi misali bu rezil mecranın içine sahte hayatlar, sahte sevdalar, sahte arkadaşlıklar, sahte dostluklar öylesine yerleşmiş ki toplum gerçekten çatırdıyor…

Bunca cinayet, bunca boşanma, bunca ihanet durup dururken gelmedi başımıza. Sosyal medya dediğimiz Facebook, Instagram, WhatsApp vs. gibi araçların toplumsal hayatı tehdit ettiğini yüzlerce araştırma ve istatistik bas bas bağırıyor!

Bir grup boşanma avukatının bu hususta yüzlerce insana yönelttiği sorulara verilen cevaplar hakikaten çok ürkütücü ve düşündürücü! Ankete katılan insanların büyük çoğunluğu, sosyal medyanın evlilikte kıskançlık ve şüphe duygusunu körüklediğini, birinci derecede boşanma sebebi olduğunu ve hatta “romantik” duyguları bile kısa zamanda tüketip yok ettiğini ifade etmişler!

Öyle ya şüphe ve güvensizlik birer kurt gibidir, girdiği her şeyi kısa zamanda çürütüp yok eder! İşte bu nedenle endişeliyim…

Aşk ve sevda zaten çoktan bohçasını dürüp bu diyarlardan gitmiş olmalı. Böylesine ikiyüzlü, böylesine cıvık, böylesine sahte, böylesine sanal bir ortama hangi gerçek sevda, hangi gerçek aşk yüz verir ki? Sahi ne olacak bizim hâlimiz?

Siz söyleyiniz?