Noksan sözcüğü de meğer itibardan düşmüş de farkında değiliz.

Geçtiğimiz gün lise 12. sınıfa geçen kızım aniden sordu:

-Anne noksan ne demek?

Açıkçası şaşırdım ve hatta bir parça kızdım da. Bu kadar basit bir kelimeyi nasıl bilmezsin diye kallavi bir fırça atmayı düşünüyordum ki kızımın aslında yaşıtlarına göre zengin olan kelime dağarcığı geldi aklıma ve kelimeyi izah ettim. TDK sözlüğünde eksik, eksiklik, kusur olarak açıklanmış kelimenin içine düştüğü bu durum canımı sıktı.

İşte dilcilerin sık sık “dil yaşayan bir varlıktır, dil de vakti zamanı gelince yaşlanır ve tedavülden kalkar, arkaikleşir” sözü geldi aklıma sonra. Noksan sözcüğünü bizim kuşaklar dahi artık kullanmaz olmuş meğerse.

Esasında noksansız konuşup yazanımız da kalmadı zaten.

Yazar, gazeteci ve münevverlerin konuşup yazarken kelimelerini itina ile seçmeleri lazım gelirken maalesef pazardaki domates biber satan insanların ağzıyla yazıp çizmeleri de ayrı bir husustur. Kelime dağarcığı hayli kısıtlı olan onlarca köşe yazarı ismi verebilirim ancak en çok okunan, takip edilen isimler oldukları için nezaketen susayım diyorum!

Yeni kaleme alınan roman, hikâye, şiirde kültür ve medeniyet ögelerini bulamıyor ve hissedemiyoruz. Her şeyde bir yavanlık, bir tekdüzelik, bir sıradanlık var. Atasözlerimiz, deyimlerimiz ve özlü sözlerimiz de yerinde kullanılmıyor ne yazık ki!

Mesela, “kafadan noksan” deyimini de kullanmıyoruz artık yerine yediden yetmişe “geri zekâlı” “aptal", “beyinsiz”, “kuş beyinli” kabilinden yığınla argo, küfür, hakaretamiz sözcük edinmişiz. Kötü sıfatlar kullanmak için kelime uydurmada çok mahiriz nedense!

Noksan kelimesini düşünürken bir de bu isimle anılan bir halk âşığı olduğu aklıma geliyor.

Âşık Noksanî! Kendisine oldukça mütevazı bir isim seçmiş olan şair 1917 yılında Sivas’ta doğmuş. Hayat kendisine kendi hata ve kusurları sebebiyle gülmeyince mahlasını da Noksanî koymuş galiba. Divan şairi Fuzuli ilk bakışta “gereksiz” dedirtip hakikatte çaktırmadan kendini fazla fazla gösterince bizim gariban halk şairi de kendini noksan saymış...

Âşık Noksanî, kendini noksan saymış ama şiiri hiç de öyle değildir aslında!

“Zahid aç dîdeni bak nûr- ı Yezdan kandedir,
İlmü'l-esmayı oku gör canda canan kandedir.”

Noksan kelimesi bir de kıymetli sanatçı Orhan Gencebay’ın bir şarkı sözünü çağrıştırıyor ve şu ünlü şarkısı düşüyor aklıma:

“Aşkınla ne garip hâllere düştüm,
Her şeyim tamam da bir sendin noksan.
Yağmur yaş demeden yollara düştüm,
İçim ürperiyor ya evde yoksan.”

Noksan almış başını gitmiş de biz bilmemişiz, görmemişiz.

Dönüp etrafıma baktığımda birkaç dil sevdalısı dışında, birkaç akademisyen ve sanatçı dışında kimselerin böyle bir derdinin olmadığını hayretle müşahede ediyorum. Hâlde maalesef bolca dedikodu ve mirasyedilik var! Hâlâ dünün yazarlarını çizerlerini referans gösteriyoruz…

Kültür ve medeniyet oluşturma gayemiz maalesef yok!

Bu sahada tam bir fetret dönemini yaşıyoruz. Gazetelerde ve televizyonlarda kültür ve sanat, düşünce, tefekkür yazıları neredeyse yok hükmünde! Herkes ama herkes gündelik dedikoduları, siyasilerin yapıp ettikleri üzerine rol çalıyor!

Yarının gençleri kuvvetle ihtimal bugünleri yok sayacaklar. Bugünün enteli, danteli ve de münevveri popüler olana odaklı mesai harcarken farkında olmadığı bir şey var ki o da yarına bırakacağı bir nesnesinin olmadığı gerçeğidir!

Her ne yapılacaksa yapılsın içinde irfan yoksa o iş noksandır! Ne konuşulacaksa konuşulsun içinde hakikat, adalet, feraset yoksa yine noksandır!

Her şeyin bol sayıda olduğu bu vakitlerde en büyük noksan nedir, diye soracak olursak cevabımız hiç kuşkusuz; "ilim irfan sahibi münevverlerin noksanlığıdır" olacaktır...