Hüner değil ama bir yöntem. Çok fazla gazete haberi, köşe yazısı okumam. Hiçbir plan ve program dâhilinde ulaşan haberden ve bilgiden de haz almam. Gazete haberlerini dikkate almam çünkü her haber adrese teslim mesajdır. Köşe yazılarına çok fazla dikkat etmem pek çok köşe yazısı sadece ve sadece muhatabına mektuptur. Fakat adı sanı duyulmamış, ünü yayılmamış, kıyıda köşede kalan olaylar, haberlerin satır araları, amatör yazarlar hariç.
Çarşamba günü işleri oluruna bıraktım. Saldım kendimi. Önce içişleri bakanının talimatını yerine getirdim. Onları gidecekleri yere bıraktım. Sonra bir iki dostu görürüm diye yollara düştüm. Halkın içine karıştım. Bir iki telefon ettim. Bulunduğum bölgede olduğunu tahmin ettiğim dostlara. Başka bir arkadaş özel görüşmek istediğini bildirdi. Sıkıntısı vardır diyerek bulunduğum yere çağırmak yerine onun bulunduğu yere Etimesgut'ta aldım soluğu.  İyi de oldu. İnsanların ne zaman hangi sınavdan imtihan olacağını tahmin etmek zor. Hele bir dönem sen benzeri durumu yaşamış ve elinden de yapacak bir şeyin yoksa. Nasihat verip sabır silahı tavsiyesi ile kalıyorsun.
Etimesgut'taki işi bitirince yıllardır görüşmediğim. Askerlik arkadaşım. Dostum aklıma geldi. Günleri günlere ekleyince yıllar çabucak geçiveriyor. Tam 7 senedir görüşmemişiz. Çayyolu'ndaki mekânına geçtim. Yerinde yoktu. Telefonda 5-10 dakika içinde geleceğini söyleyince oralarda oyalandım. Dostum Çayyolu Köyünün yerlisi. Orada doğup büyüyen. Kendisi inşaat mühendisi olduğundan inşaat malzemesi üzerine yılların işyeri var. Bu dostum Faruk Ulusoy. Kalender bir insan. Memleket sevdalısı.
Buluştuk. Havadan sudan bahsettik. İşlerimizden bahsettik. İşlerin Ocak'tan buyana biraz durgun olduğundan bahsetti.  Türkiye'nin yaşadığı sürece bakınca işlerin önemi olmadığına dikkat çekti. Anlayacağınız konu 15 Temmuz Darbe girişimi ve devam eden sürece geldi dayandı. Konular konuları açtı. Hainlikler ve bu hainlikler karşısında dik duruş ihtiyacı. Faruk dostum çevresinde halen yaşananlar karşısında gözünü açmayanların olduğundan da dem vurdu. ‘Nasıl bir şey' diyerek. Bunun nasıl bir bakış açısı olduğunu anlamakta zorluk çektiğini ifade etti. Bana sordu. Bu yapıyı bildiğimden. Anlattım.
Konular konuları açınca terör, ABD, İngiltere, Almanya, İsrail'de anıldı. Bir ara ‘NATO yarın Türkiye'ye müdahale etmeye kalkarsa şaşırmamak lazım' dedi. Azınlıkları koruma bahanesi ile… Satır arasında bunu söyleyince dikkatimi çekti. Konuyu açmasını istedim. Bir yerde okuduğunu söyledi. NATO'nun Türkiye ile 1999'da yaptığı anlaşma gereği azınlıkların zor duruma düştüğü ülkelerde resen müdahale hakkının olduğu şeklinde. Öyle olunca birlikte tekrar araştırdık. Enteresan yazılar karşımıza çıktı. Mesela Kenan Ayçiçek diye birinin 2010'daki yazıları. ‘BİRİSİ NATOYU… DİĞERİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİ DAVET EDİYOR.' Başlığını taşıyan yazı daha da enteresan. Ortadoğu'da meydana gelecek iç savaşın kimin işine yarayacağı ve bu çerçevede Türkiye'nin de nasıl etkileneceği üzerine. Gizli YALTA anlaşması  gereği kimlerin nerelere konacağı… Ayçicek'in yazısında (Dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşayan azınlıklara devlet olma hakkını kendi rızası ile vermezse, NATO o ülkeyi işgal ederek azınlık devletini kurar. Bu ülke NATO üyesi olsa dahi kanun değişmez) deniliyor. Galiba Dayton anlaşması içinde bu hüküm. Bu bize Güneydoğu'daki PKK işgalleri ile birlikte sözde akademisyenler bildirgesi ve HDP'nin Avrupa'yı göreve çağırmasını hatırlatıyor.
Diğer enteresan bir bölüm ise 11 Eylül saldırıları sonrası NATO'nun aldığı bir karar terör olayları nedeniyle yargılamaların NATO kapsamına alındığı bilgisi. Şu an 15 Temmuz FETÖ darbe girişi çerçevesinde dava açılanlar bir nevi NATO kapsamına alınmak zorunda. O takdirde zaten bir NATO darbesi de olan 15 Temmuz karma karışık duruma girecek.
Yazı öncesi İstanbul'dan bir dostumla görüştüm. Bilgilerin teyidi için. O daha ilginç bir detay verdi. Ergenekon, Balyoz davaları kapsamında serbest bırakılanların NATO anlaşması kapsamında serbest bırakıldığını ifade etti. Aynı şekilde 15 Temmuz darbesine karışan ve planlayanların yine NATO anlaşması kapsamında serbest bırakılmalarının istenmeyeceğinin garantisi yok. Tam tersi düzgün kadroların NATO anlaşması bahane edilerek yeni tavsiyelerin olmayacağının da garantisi yok.
Bu günlük bu kadar. İçinizi daha da karartmayayım.
Not: Şimdi soracaksınız siz bu mektubu kime yazdınız diye. Cevap vereyim: Millete.
Cuma'nın hayrı üzerinize olsun