Ağzımızı açıp dinlerdik öğretmenlerimizi..

Evlerimizde büyük pilli radyolarda hergün saat 17’de 20 dakikalık radyo tiyatrosu ile şimdinin en muhteşem dizilerine taş çıkartan seslendirme piyeslerin haricinde büyüklerimizin sürekli ajansları dinlendiği günlerdi.

Televizyonlar yeni çıkmış, akşam saat 18 ile 22 arasında, tek kanal 4 saat yayına açık, siyah beyaz ve bir mahallede ancak 2-3 komşuda bulunurdu. Haftanın bir günü o komşuda kendimize yer bulabilirsek mutlu olurduk.

Kitaplar her yerde bulunmaz, bizim ilçe gibi yerlerde kitapçı zaten bulunmaz, kütüphaneye gitsen güncel kitaplardan ziyade üzeri mum kaplanmış, ciltleri parçalanmasın diye yapıştırılmış veya dikilmiş kaynak eserlerle karşılaşırdık.

Radyo yok,
televizyon yok,
telefon yok,
cep telefonu yok,
tablet yok,
bilgisayar yok,
internet yok,
google yok,
youtube yok,
wikipedia yok,
uzaktan erişim yok,
eba yok,
online eğitim yok,
yardımcı kitap yok...
Yok da yok...
O yokluklarda tek var olan öğretmenlerimizdi.
Sadece o vardı. Herşeyimizdi.
Susuz birer çiçek gibi koşa koşa okula giderdik sulanmaya.
Ona danışır, ona sorar, sonra da pür dikkat dinlerdik.

Öğretmen bir bilgi dağarcığı idi bizim gözümüzde. Herşeyi bilendi. Herşeyi ondan öğrenirdik.

Okuma yazma, matematik, tabiat, şehirler, ülkeler, hayvanlar, fen, biyoloji.
Aydede’nin Dünya’nın uydusu Ay olduğunu ondan duyduk.
Toprağın humusunu kilini, havadaki oksijeni, Kurtuluş savaşını, dedemiz Osmanlıyı ondan öğrendik.
Hep ondan duyduk, öğrendik ilk kez.

Elimize kalemi nasıl tutacağımızı bile tek tek gelip kücük parmaklarımıza şekil verdirmeye çalışandı öğretmenimiz.

Haftalık tırnak kontrolü ile, temiz mendil kontrolü ile, çöpleri nereye atacağımızı söylemesi ile temizliği ondan öğrendik.

Sadece okulda değil, yolda, sokakta, çarşıda, pazarda nerede karşımıza cıksa, hemen kendimize ceki düzen verip, saygı ve sevgi ile ona hitap ettiğimiz kişiydi.

Bugünün öğrencilerinin ve -istisnalar hariç-öğretmenlerinin bu güzelliği, bu iletişimi ve bu bağı anlayabilmeleri çok zor olsa gerek. İletişim, bilgi ve teknoloji çağı bu bağı zedeledi, kopardı.

Şimdiki çocukların öğretmenlerinin karşısına ilk çıktıklarındaki hallerini, ortaokul ve lise gençlerinin öğretmenleriyle ilk tanışmaları ve sonrasındaki duruşlarını anlatmaya gitmeyeceğim hiç.
Yaşıyoruz, görüyoruz, görüyorsunuz...

Bir ukrayna atasözü der ki;
“Öğretmen de, ağaç da verdiği ürünlerden belli olur.”
Umarım biz iyi bir ürün olmuşuktur, eğer olduysak bu öğretmenlerimiz sayesindedir.

İlkokuldan bu güne, özellikle imam hatip yıllarında bize öğrenciliği dibine kadar yaşatan, kendi ışıklarıyla bize yol gösterici olan tüm öğretmenlerimi şükranla ve minnetle yâd ediyorum.
Allah razı olsun...
Gününüz kutlu olsun.