Çanakkale'ye gidip de geri dönemeyen kınalı kuzular arasındaki dedemin yüzünü göremediği tek balası babam.

dedemle aynı adı taşıyan koca adam...

ekmeğe yağ sürüp üzerine toz şeker dökerek verdiğinde karnımızı doyurmakla kalmayıp kalbimizi fetheden Asiye ninemin dadası...

nam-ı diğer Raşit Çavuş.

*

yokluk/kıtlıkla büyümüş,

hünkar görmüş, atatürk dönemini yaşamış,

6 yıla yaklaşan askerlik yapmış

at/eşşek sırtında

günlerce süren yolculukla

köyden balıkesir'e çok gelip/gitmiş...

demiryollarında da yol çavuşluğu yapmış

rızkını kazanıp

sekiz evladını büyütmek,

gözbebeği Hatçe'sine bakmak için.

*

bizim şehrin kimi vakitler gözümüzde büyütüp dev aynasında gördüğümüz tüccarlarıyla ilgili

neler anlatırdı, neler.

canlı bir tarih gibiydi.

aynı zamanda

doğanın ve duanın gücüne inananlardan idi.

çok sayıda kişiye derman olduğunu bilirim.

*

beni

"eti sizin, kemiği benim" diyerekten

basın sektörünün içine atan isimdir babam.

onunla baba/oğul olarak değil de

gazeteci/kaynak gibi baş başa oturup

röportaj yapmak en büyük arzum ve hedefim idi.

nasıl olsa bizimle,

bir nefes kadar yakınımda,

her an yapabilirim...

diye diye o hayalimi ahmaklığım sonucu gerçeğe dönüştürememenin üzüntüsü vardır hala yüreğimde.

*

o dönemlerde

balıkesir, balıkesirspor, basın

niyeyse aileden daha öncelikli geliyordu.

3B ülķüsü uğruna

7/24 hem bedenimizi, hem nefesimizi heba ederken

sanki perde inmişcesine gözümüz görmedi

hemen gözümüzün önündeki göz bebeğimizi.

bilemedik, düşünemedik, unuttuk

ölümün bir nefes arası olduğunu.

*

o günlerden bugüne içimde bir uktedir babamla gazeteci/kaynak olarak konuşup tarihi kayda alamamak, bugüne aktaramamak.

terzi kendi söküğünü dikemezmiş denilir ya, işte benimkisi de o hesap.

yerin dibine batsın senin gazeteciliğin ramazan diyesim yok değil, var!

*

Raşit Çavuşun yüzünü göremediği balası, Havva ninemin dadası,

Hatçe anamın koca adamı,

bizi sizle aynı dünyada bırakıp gideli bugünle 18 yıl olmuş.

"İnsan her şeye alışır

diyorlar ya,

öyle değil aslında.

başka çaren olmadığı için

katlanıyorsun ama alışmıyorsun"

demiş ya Ahmet Ümit.

yerden göğe haklı..

kim alışabilir ki

annesiyle babasının yokluğuna...

*

siz siz olun

"daha bir kaç dakika önce gördüm/konuştum, hiçbir şeyi yoktu, inanamıyorum" dememek ve pişmanlık yaşamak istemiyorsan

günü, hatta anı iyi değerlendir.

bugün yapman gerekeni yarına bırakma.

gençlikte günler kısa, yıllar uzun geliyordu.

şimdiyse tam tersi.

zamanı biz "es" geçebiliyoruz geçmesine de,

hayatın ıskası ve durması yok.

sırası geleni, zamanlı/zamansız alıp kara toprağa teslim ediyor.

*

o vakit gökten üç elma düşsün;

düne tövbe, bugüne şükür, yarına dua edebilenlerin başına...

Selâmetle