Kim Milyoner Olmak İster” yarışma programına, renkli, Ege usulü bağladığı yazması, şalvarı, dimdik duruşuna eşlik eden güler yüzüyle konuk olduğunda, hepimiz ekranlara kilitlendik. “Adım Ümmiye Gürbüz, Erdek’te pazarcıyım, Erdek ilçesinin Hamamlı köyündenim” diye tanıtmıştı kendini. Nice Robert mezunlarının, Boğaziçililerin beş dakikada elendiği bu bilgi yarışmasında, kendinden emin adımlarla en zor sorulara hiç tereddütsüz doğru cevaplar veriyordu. Heyecandan hemen twittera yazdım. Benim gibi etkilenen çok kişi vardı ama bir yandan da şalvarıyla çelişen Türkçesi, pek çok insanı şüpheye düşürmüştü. Bu kadar bilgili, düzgün konuşan bir kadın şalvarlı olabilir miydi? Acaba bir iş mi vardı işin içinde? Özal dışında zehirlenme şüphesiyle mezarı açılan liderin kim olduğu sorusuna, bir an düşünmeden “Arafat” cevabını yapıştırıp, 15 dakikada 15 bine ulaştığında, Kenan Işık’ın gözlerindeki hayret, bu kadının “gerçek” olduğunun kanıtıydı. Takip edenler bilir, o gün şöyle dedim hesabımdan: Ben bu ablayla tanışmak, sarılıp öpmek istiyorum...

Dediğimi yaptım da!

AKILLI VE TUTTUĞUNU KOPARAN KADINLAR

“Ekonomiye Kadın Gücü” sosyal sorumluluk projesine destek vermek için, gün ağarmadan Erdek ilçesinin Hamamlı köyünün yolunu tuttum. Saat dokuz buçukta kapısını çaldığımızda, Ümmüye Abla çoktan sobanın üstüne çayı koymuştu. Yolda tost yediğimi duyunca hafiften fırça atarak, kızının elde açtığı böreği getirdi sofraya ve sabah komşunun ineğinden sağdığı sütü, bir başka komşunun bize de düşen yumurtasını, kendi yapımı tereyağını, salçasını koydu yanına. Yedik elbet. Her köy insanı gibi “tokum” sözünü duymuyordu Ümmüye Abla. Sakız gibi bembeyaz, kenarları kendi el emeği kanaviçe işli örtülerine oturmaya kıyamazdınız. Küçücük ama el işleriyle, kitaplarla ve aile yadigarlarıyla süslediği evi çok özenliydi. Gerçekti ve karşımdaydı. Şalvarı ve uğurlu yazması üzerinde, tam hayal ettiğim gibiydi. Misafirliğimizden sebep çok sevinçliydi. Kızı Hûma da kendi gibiydi. Akıllı, tuttuğunu koparan, cana yakın... Bir süre sonra, suyun öte tarafından gelenlere has güzelliği ve tatlı diliyle katılıyor muhabbete. Bennu Gerede, sergi için fotoğraflarımızı çekiyor. Eşim de anı olsun diye... Ümmüye Abla tek bir şey rica ediyor benden. “Kızımın resimlerini basma, o benim mahremim” diyor. Saygı ve sevgi duyuyorum...

İNSAN KİTAP OKUMADAN NASIL YAŞAR Kİ?

Tam 51 yaşında Ümmüye Abla. Kendiyle eğlenmeyi bilen ender insanlardan. Komşusu yarışmada izleyince, “Ümmüye dişlerimi vereydim keşke, televizyonda iyi çıkardın” demiş. Epey gülüyoruz bu teklife.

 

Tam bir kitap kurdu ama insanların bunu niye bu kadar büyüttüğünü anlamıyor. “İnsan okumadan nasıl yaşar, bu zaten normal, herkes okur” diyor. Gerçekten çok şey biliyor ama bugünlerde çoğu kişinin kitap okumadığını bilmiyor. Belki de bilmek istemiyor benim gibi. İlk okuduğu kitap Gorki’nin “Ana” romanı. Çocukluğunda Yapı Kredi’nin bir okuma yarışmasında kazandığı, bu yüzden çok sevdiği ama kırk yıl önce kaybettiği “Keşifler ve İcatlar Ansiklopedisi” kitabını geçen gün bir eskicide yeniden bulmuş. Mutluluğu görülecek şeydi. “Kimi mandal karşılığında kitabını verir eskicilere, benim içinse en kıymetlidir onlar” diyor. Tüm ana haber bültenleri peşinde. Kabul etmiyor. Köyde hummalı bir yol çalışması olduğundan söz açıyorum; çok olağan bir durummuş gibi, “Başbakan gelecekmiş” diyor. Ailece, başlarına gelen her şeyi normal kabul ediyor, hiçbir şeye şaşırmıyorlar. Çoktan hakedilmiş bir itibarı kabul ediyor gibiler. Haklılar da...

"HEDEFİMİZ EKO-MÜZE EVİ

AÇARAK TARİHİMİZİ GENÇLERE GÖSTERMEK"

- Nerelisiniz?    

Ümmüye Abla: Selanik Kavala... Mübadeleyle gelmiş büyükler.

- Dedem gibi... Hemşehri çıktık desene... Kim kim yaşıyorsunuz

bu evde?

Ümmüye Abla: Kızım, ben bir de askerdeki oğlum... Üç kişilik bir

aileyiz biz.

- Beraber mi çalışıyorsunuz?

Ümmüye Abla: Kızımı, çalışmak için eşikten dışarı adım attırmam. O evin içindeki işleri yapar. Sadece ev işi değil; tarhana, salça, peynir, yağ... Otları da beraber ayıklarız gece. Ama sokaktaki işe sokmam onu. Pazara da götürmem. Oğlum tekniker olarak inşaatlarda çalışır. Her işi ben yaparım. 15 kilometre yol yürüyorum dağa gitmek için, bir o zor geliyor. Bir pot potum (traktöre benzer ufak, motorlu bir araç) olsa ne güzel olurdu. Dağda ot toplamayı seviyorum ben. Hem toplar, hem bağır bağır türkü söylerim ben ot toplarken. Daha dün bağıra çağır, “Debreli Hasan”ı söyledim. Kekik zamanı kızım da gelir bir de pazar komşum, çok sevdiğim Nurten... Çayımızı da demleriz akşamüstü dağda. Keyfimiz tam bizim. Ateş yakar, mantar toplar pişiririz.

- Bir hayalin var mı?

Ümmüye Abla: Müze ev açmak. Eko-Müze... Bahçe... Benim gibi insan bahçesiz olur mu? Ama yok işte! Ama nasıl yapayım? Bir yol gösterseler bana. Yoldan geçenlerin, direksiyon kırmak isteyeceği bir yer yapmak istiyorum.

Hûma: Bizim bir tarafımız Balkanlardan gelme. Onların bütün eski giysileri bizde. Onları sergilemek istiyoruz. Aile yadigarı eşyalarımızı koysak diyoruz. Duvardaki tüfek dedenin dedesinden mesela... Ben Bursa çevresinde eski gelenekle sütlü sabun, krem, şifa reçeteleri uygulamayı bilen tek gencim. Kültürü yaşatmak istiyoruz. Bu değerler kaybolsun istemiyoruz. Biz farkındayız, herkes farkına varsın, tanısın istiyoruz.

- Nasıl bir yer olacak bu eko-müze?

Ümmüye Abla: Bir tarafında kendimiz yaşarız. Bahçesinde ekolojik tarım yaparız. Eskilerin yaptığı gibi, tarhana, salça, mantı, erişte yaparız. Kızım sabun, cilt için doğal kremler yapar, onları sergileriz bir kenarda. Hem, ziyaretçiler ve çocukları doğayla iç içe, eski kültürü yaşayarak vakit geçirir hem ben elde yaptıklarımızı satarım. Hayvanlarım olur. Bir tarafına da mini golf, tenis kortu olsa, Allaaaahh... Çay ikram etsem gelen geçene, açtığım böreğimden ikram etsem. Yoldan geçen, yazlığına gelen gelse, hem güzel vakit geçirip hem eskiyle bağlarını güçlendirse, müze evin içinde tarihimizi yaşasa... Etraftaki diğer el işi olan kadınlara, çevreye de katkısı olsa... Birileri akıl verse... Bir yol gösterse de yapmanın bir yolunu bulsam!

Hûma: Annem çok üzülüyor. Gençler geçmişini unutmuş. Türklüğü, geldikleri yerleri, köklerini, asaletini unutmuş. Bizim elimizde geçmişin izleri var, bunları paylaşmak istiyoruz.

- Oğlun...

Ümmüye Abla: O kendi işini yapıyor, orada ilerlemek istiyor.

Hûma: Çok çalışkandır. Son gün bile çalıştı öyle askere gitti.

EKONOMİDE KADIN GÜCÜNE

DESTEK VERMEK İÇİN GEÇ DEĞİL

Ekonomiye kadın gücü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının himayesinde, Türkiye İsrafı Önleme Vakfı ile Turkcell’in birlikte yürüttüğü bir proje. Dünkü yazımda, kadınları ekonomik hayata katma amaçlı bu projeyi tanıtmıştım. www.ekonomiyekadıngücü.com sitesinden destek bekleyen kadınlara borç ya da karşılıksız destek verebilirsiniz. Ayrıca tüm faturalı hatlardan FON yazıp 5886’ya gönderirseniz, 5 lira ile katkıda bulunmuş olursunuz.

"TELEVİZYONDA İLBER ORTAYLI'YI KAÇIRMAYIZ"

- Ana-kız yapmaktan en keyif aldığınız şey?

Ümmüye Abla: Erdek’te, denizin şıpırtısında, ana-kız kahvaltı etmek. Ama yapamıyoruz pek. Bir buçuk ay sonra ıhlamur, sonra kekik başlar.

Hûma: Offf hele kekik... Sıcakta, yılanların arasında... Allahın kekiği dersiniz... Gelin görün zorluğunu.

- Hiç bir yer gördün mü?

Ümmiye Abla: Bursa’dan öte bir yer görmedim.

- Nereyi görmek istersin?

Ummiye Abla: Balkanları... Köklerimin olduğu yerleri görmek istiyorum.

- Şaşırdınız mı yarışmadan çağrılınca?

Hûma: Yoo şaşırmadık. Bu dünyada iyi güzel her şey bizim için.

- Annenin bu kadar ilgi görmesi şaşırtmadı mı seni?

Hûma: “Bir gün seni herkes ayakta alkışlayacak” derdim hep anneme. Bu bir şey değil. On parmağındaki marifetin birini gösterdi daha annem. Biz annemin kapasitesini bildiğimiz için şaşırmıyoruz. Ama görenler şaşırıyor tabii. Ben de şaşıranlara şaşırıyorum. Biz kaliteye inanırız. Ama ruh kalitesine... Farkımızı biliyoruz. Biz Atatürk’ün toprağıyız. (Hûma ağlamaklı oluyor)

- Neler izlersiniz?

Ümmüye Abla: İlber Ortaylı’yı izleriz, bir de çok belgesel izleriz. Survivar da izleriz. Bak, katılsam herkesi geçerim. Hayatta kalmak için her şeyi biliyorum. Ne aç kalırım ne doğa şartları yorar beni. Tam bana göre... (Gülüşüyoruz)

Hûma: Borsaya da meraklıyız. Kanalı açarız, dergileri alırız, patronlar kulübü ve hit kulübü de takip ederiz. Paramız olduğundan değil ama merak işte...

- Hit kulübü nedir ben hiç bilmiyorum bunları. (Çok gülüyorlar) Kitaplar?

Ümmüye Abla: Amma büyüttüler. Normal olan, benim. Kitap okumak normal. Buna bu kadar şaşıranlar eksikliği kendinde arasın bende fazlalık yok.

- Şimdi elindeki kitap?

Ümmüye Abla: Yılmaz Karakoyunlu’nun “Mor Kaftanlı Selanik”... Biz daha çok köklerimizle ilgili kitaplar okuruz.

"NAZIM HİKMET SORUSUNU CEVAPLAMALIYDIM"

- Kendine kızgınlığın?

Ümmüye Abla: Çok sevdiğim Nazım Hikmet ile ilgili soruya cesaret edip cevap veremedim yarışmada. Bilgim yeterince güçlü değilmiş. Kendime kızıyorum.

- Ne olmak isterdin?

Ümmüye Abla: Tarihçi

- Eko-müze evini açacağına inanıyor musun? Belki Kültür Bakanlığı yardım eder.

Ümmüye Abla: Hiç sanmam. Benim de açacak maddiyatım yok. Otuz yıldır ismi bile belli yoksa.

- Yaaaa ne koyacaksın bu “eko-müze ev”in adını?

Ana-Kız: Karıncalar Çiftliği

- Karıncalar Çiftliği... Ne güzel isim... Bu zeki, çalışkan, bilgili kadının elinden birileri tutmaz mı? Allah’ın lütfu olan bu akıllı, çalışkan, değerli kadınlar kalkındırıldığında, işte o zaman, bizim de Kadınlar Günümüz kutlu olur...

(www.gazetevatan.com /Berna Laçin)

Editör: Haber Merkezi