Gelişen olaylara, koparılan yaygaralara farklı açılardan, farklı pencerelerden bakmakta yarar vardır. Çoğu zaman kopan fırtınalara bakarken gözden kaçırdığımız asıl amaçtan uzaklaşırız. ABD’nin Türkiye’ye yönelik S-400 savunma sistemi üzerinden saldırılarının çok baydığını söyleyebilirim. Durum adeta Türkiye’nin yumuşak karnıymış gibi görülüyor.

ABD’nin Türkiye’nin yumuşak karnıymış gibi S-400’ler üzerinde durması bana 1997 yılında Türkiye’nin yine Rusların S-300 füzelerini Kıbrıs Rum kesimine satışı tartışmalarını hatırlattı. O dönemi yaşayanlar hatırlayacaktır. Türkiye S-300’ler üzerinden Rumlara yüklenirdi. Oysa Türkiye S-300’leri çok iyi biliyordu. Fenerbahçe’nin efsane Başkanı Ali Şen bildiğim kadarı ile Rus savunma sistemlerinin büyük distribütörlerinden biri. Bu nedenle Rus savunma sanayi sistemleri öncelikle Ali Şen tarafından Türkiye’ye sunuluyor. S-300’lerde 1995-96’lı yıllarda Türkiye’ye sunuldu. Uzmanlar incelediler. O dönem kulislere bu füzelerin pek işe yaramadığı yayıldı. Artık hakikaten teknik yetersizlikten mi, yoksa NATO ile kavgadan kaçmak için mi? Yoksa daha farklı bir neden mi? Bilmiyorum

Vazgeçilmesinin ardından Rum kesiminin ilgi sahasına girdiğini Türkiye’nin tepkileri üzerine anladık. Rusların teklifimidir yoksa bölge distribütörlüğü görevindeki Ali Şen ekibinin dolaylı pazarlaması mıdır? Rumlara s-300’ler konusunda tepkilerin şiddetini halen hatırlıyorum. Biraz da şaşardım. Teknik açıdan yetersiz bulunarak alınmayan Füzeler üzerinden niye bu kadar yaygara yapıyor diye.

Şimdilerde bu aklıma gelince ABD bize tıpkı o tarihlerde yaptığımızın benzerini mi yapmaya çalışıyor? Sorusun aklıma geliyor. Gerçekten ABD S-400’lerden korktuğundan mı, yoksa S-400’leri bahane ederek Türkiye’nin daha farklı geliştireceği savunma ve silah sistemlerini mi önlemeye çalışıyor? Çünkü ABD kıytırık bir ülkeye alımı yaptırıp bu füzelerin bütün teknik özelliklerini öğrenebilir.

O nedenle ABD’nin S-400’ler üzerinden bizi dövmeye kalkmasının altındaki asıl gerçeği çözmemiz gerekiyor. Bu gerçeği ABD’nin satır arasında ikili müzakerelerde önümüze sunduğunu sanıyorum. Aslında şu an olup biteninde S-400’ler gölgesinde kalan işte bu gerçek konusundaki savaştır. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin tank ihalesi konuları vardı. Üretici bütün ülkeler farklı metotlarla Türkiye’ye kur yapıyorlardı.  İşte o ülkelerden biri de Almanya idi. Almanya bir taraftan Loapar tanklarını Güneydoğu’da PKK’ya karşı kullanmayın diye tavır koyuyordu. Diğer taraftan yenilerini satmanın her türlü yolunu deniyordu. Hatta Dev-Sol’un Lideri Dursun Karataş’ı Belçika’dan transfer ederek İktidar Ortağı MHP’ye şirin gözükmek ve desteğini almak için kullanmaya kalkmıştı. Leopar Tankları karşılığında. Bunun için Karataş’ı İstanbul’a kadar getirdiler. Türkiye yüzüne bile bakmayınca alıp Fransa’ya bıraktılar.

Şimdi tüm bu örneklere bakıldığında ABD’nin asıl korkusunun bence S-400’ler olmadığın görüyorum. Asıl korkusunun Türkiye’nin son yıllarda hızla geliştirdiği savunma teknolojileri olduğu görülüyor. ABD hem bir pazarını kaybediyor. Hem de kendine özgü savunma teknolojileri üreten rakip çıkıyor. Asıl telaş bu. ABD 1940’lı yıllarda Marşal Yardımı bahanesi ile nasıl ki Türk Savunma sanayini çökertti. Bomba fabrikalarımızı kapattırdı, uçak üretimlerimizi bitirdi. Almanlardan aldığımız savaş uçaklarını kuma gömdürdü. Şimdi de hareketlenen savunma teknoloji üretimimizi önlemek istiyor. O nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1941’den sonra Milli Şef olarak anılan devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün hatalarına düşmeyecek inşallah. Aynı yılana aynı delikten ikinci sefer sokulmak bize yakışmaz.

Kalın sağlıcakla..