Hiç “şehit mumu” diye bir şey duydunuz mu?

Ya “şehit feneri”?

Ben duymamıştım.

Geçenlerde okuduğum bir kitapta “şehit mumu” hikâyesi anlatılıyordu.

Hayır, hemen aklınıza ‘şehitler için dikilen mum’ veya ‘deniz feneri’ benzeri bir şey gelmesin.

Kısaca bahsedeyim.

Çanakkale Ezine’de görev yapan Ergüneş ailesi, akşamları çok ilginç bir şey fark eder. Karanlıkta, arazinin orta yerinde küçük küçük ışıklar belirmekte, iki üç saniye görünüp kaybolmaktadır.

Aile, önce bunun ateş böcekleri olduğunu düşünür; sonra, gördüklerinin küçük alevcikler olduğunu fark eder.

Bir gün yaşlı bir Çanakkaleli dede “Onlar şehitlerimizin mumlarıdır, yavrularım” der, aileye…

Gerçekten de daha sonra bu ışıkların şehitlerin mezarlarının üzerinde yanıp söndüğünü öğrenirler.

Hikâye kısaca böyle…

İşin bilimsel açıklamasına gelince…

Hepinizin bildiği gibi ölüler, 2-3 metre derinliğe gömülürler.

Ölülerin vücutlarında bulunan fosfor, bir süre sonra çözünüp toprağa karışıyormuş.

Toprağa karıştıktan sonra bu fosfor toprak yüzeyine çıkıyor ve bu mezarların üstünde bir ışık olarak beliriyormuş.

Gündüz görülemeyeceğinden gece görülebilirmiş.

Yani bu aslında insan vücudundaki fosforun havaya karışması olayı...

Neticede, bu çıkan ışığa halk arasında “şehit mumu” ya da “şehit feneri” deniliyormuş.

Bilime de inanırım, “bilmediğime” de inanırım…

Düşünün, 250 bin şehit vermişiz 250 bin de onlar.

Neredeyse 500 bin insan var Çanakkale’de, toprak altında.

Her karış toprağında “şehit mezarı” var Çanakkale’nin.

1947’de, Çanakkale’de, bir gecede yirmiye yakın şehit mumu görülmüş.

1 saat görünmezse başka bir yerden tekrar çıkarmış.

Şimdi, tek tük de olsa hala varmış şehit mumları, şansınız varsa bir ya da iki tane de olsa görebilirmişsiniz.

Ben “şehit mumu” görsem neler hissederdim acaba?

Çocuk olsam “ruh” gördüm sanıp korkardım belki ama şimdi ne olduğunu biliyorum artık.

O şehit mumlarını bir “selam” almışım gibi düşünürdüm.

Bu topraklarda yaşayabilmemiz için hayatlarını vermiş atalarımızın bize bu şekilde seslendiğini düşünürdüm.

Bizlere;

Bizi sakın unutmayın” dediklerini düşünürdüm.

Unutmayın…”

Ziyaretimize gelin, dualar edin…”

Bizlere;

Bu ülkeyi sevin, bu topraklara sahip çıkın” dediklerini düşünürdüm.

Birlik ve beraberliğinizi koruyun…”

Barış içinde yaşayın…”

Bizlere;

Yalnız değilsiniz” dediklerini düşünürdüm.

Biz hala buradayız…”

Korkmayın…”