Siyaset en basit ifade ile “devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış” olarak ifade edilmektedir.

Peki siyaset bir meslek midir?

Tabi ki değildir.

İnsanların yaşamlarını idame etmeleri, rızıklarını kazanmaları için yeteneklerine göre sürdürdükleri meşgaleler meslektir.

Çiftçi, esnaf, tüccar, memur, işadamı, sanayici gibi…

Bu mesleklerinde başarılı olanlar, toplum tarafından sevilen, değer verilen bu kişiler seçimle vekil, belediye başkanı veya belediye meclis üyesi olarak, birikimleri ile belli bir dönem devlet işlerini yürütürler.

Demokrasinin gereği olarak toplum onları seçtiği müddetçe böyle gider.

Daha sonra ama kendi mesleklerine dönerler ama emekli olurlar.

Siyasette en önemli unsurlardan biri mesleğinde başarılı olmaktır. Sonra çevresinde sevilen, güvenilen, rağbet görülen biri olmak da çok önemlidir. İnsanlara dokunma, onların güvenlerini ve teveccühlerini kazanma ise ayrı bir marifet. Hele hele onların sesi olabilme siyasette başarının olmazsa olmazı.

Dolayısıyla siyasi partiler adaylarını seçerken birçok yönden değerlendirirler.

Daha geniş kitleleri temsil edebilmek için yelpaze geniş tutulur ki sandıktan daha fazla oy alıp iktidara gelme ve iktidarda kalma hedeflenir.

Cinsiyeti, yaş durumu, eğitimi, geldiği ekonomik çevre, ırkı, engelli olma durumu, inancı, mezhebi unsurlar tercih edilme veya edilmeme sebebi olabilmektedir.

Ama TBMM ama yereldeki belediye meclisleri herkesin meclisi olduğu için bu arayışlar oldukça olağan.

Son referandumla neredeyse ülke nüfusunun yarısını temsilen gençlerin milletvekili seçilme yaşı 18’e düşürüldü.

Çok da konuşuldu. Kadın adayların artması için pozitif ayrımcılık yapılıyor.

Hepsine eyvallah.

Ancak yaklaşık 3.5 milyon memura siyaset yapma yasağının hala devam etmesini anlayamıyorum.

Öğretmen, akademisyen, doktor, mühendis, mimar, hemşire, müdür, imamdan tutun bütün memurlar yasal olarak siyaset yapamıyor. Bir partiye akademisyenler hariç üye olamıyor.  Belediye meclis üyesi seçilemiyor.

Hâlbuki bu gurup ülkenin tüm entellektüel birikimi taşıyor neredeyse.

Üstelik bu gurupta “devlet terbiyesi” de var. Gerçekten çok önemli bir yetişmiş insan kaynağı olan toplumun bu kesimi siyaset yapamayınca, siyaset sadece esnaf, tüccar, iş adamı, müteaahit ile serbest çalışan avukat, mimar, mühendis, doktor gibi sınırlı meslek sahibi insanların işiymiş gibi oluyor.

Bu uygulama ile yaklaşık 14 milyon insan sistemin dışına itilmiş oluyor.

Yani toplumun %17’si yok sayılarak yönetim noktasında temsilde adaleti sağlanamıyor.

Seçim zamanlarında aday olmak isteyen hangi makam olursa olsun devlet memurları görevlerinden istifa etmek zorunda. Halbuki vekiller istifa etmiyor, diğer serbest meslektekiler seçim döneminde işlerine devam edip rızıklarını kazanıyor.

Memurlar ise aday olamasalar dahi 3-4 ay maaş alamıyor. Artı seçim masrafları.

O zaman şu anlam çıkıyor; siyaset sadece serbest meslek sahipleri ve zenginlerin işi.

Bu çok yanlış.

Bunun sonucunda aileleriyle birlikte yaklaşık 14 milyon insan temsil hakkını kaybediyor.

Yetişmiş ve devlet tecrübesi olan bu kişiler birikimlerini devlet yönetimine taşıyamıyor.

Ekonomik olarak zor duruma düşeceği için istifa edip aday olamıyor.

Halbuki memurlarının önündeki mesai saatleri dışında siyaset yapma yasağı kalksa, siyasi parti yönetimlerinde, yerel yönetimlerde ve yerel mecliste görev alıp, diğer meslekteki vatandaşlarımız ile hizmet etse daha iyi olmaz mı?

Daha verimli olmaz mı?

Öyleyse memurların siyaset yasağını kaldırılarak; kadınların, gençlerin temsili yanında 14 milyon insanın da temsil hakkı verilmeli.

Onların mesleki becerileri ve devlet tecrübeleri de devlet yönetimine taşınmalı.

Siyaset belli mesleklerin ve zengin kişilerin, halktan kopuk güdük bir uğraş alanı olmaktan çıkarılmalı.

Vesselam….