Mümkün olduğu kadar siyasi gelişmeleri kaleme almaktan uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü girmeye çalışınca ya taraf oluyorsunuz, ya da bertaraf oluyorsunuz. Yazılanlar ne kadar doğru olsa da kabullenmek zor oluyor. İster istemez herkes için bu böyle. Kendimize baktığımızda da böyle karşı taraflar içinde böyle. Çünkü siyasetin doğasında belli bir hedefe ulaşmak için bazı gerçekleri görmezden gelmek gerekirken bazı konularda da ufkunuzu genişletmeli, hayal gücünüzü işletmelisiniz. İşte bu noktada kantarın topuzunun ayarı önünüze gelir. O zamanda ayarı kaçırmamak gerekir.

Zaten siyasetin amacı mevcudu korumak, geleceği planlamaktır aslında. Onun içinde hangi konuda olursa olsun -ki en fazla siyasi seçimleri anlarız- oy verme davranışı geleceğin planlamasıdır. Siyaset kurumu zaten bu günü kurtarmanın ötesinde belli bir zaman diliminde millete hizmet etmek istenmesinin adıdır. Millete hizmet etmek, ülkeyi yönetmek için milletin beklenti ve ihtiyaçlarına yönelik projeler, planlar gündeme gelir. İşte hangi siyaset kurumunun bu projeleri, bu planları milletin beklentileri ile paralellik taşıyor ise başarı oranı da ona göre kendini gösterir.

Milletin beklentilerine paralel şekilde proje ve planlarını hayata geçirmeyi başaran siyaset kurumları göreve geldikten sonra yaptıkları hizmetlerle ihtiyaçlara göre yeni proje ve planlarını ortaya koymayı başarırsa yaşamaya devam eder. Milletin gelecek beklentileri ile ortaya çıkan güncel sorunlarına cevap vermeye devam eden geleceği gereği gibi okumayı başaran siyasi yapılar yaşar.

Siyaset boşluk kaldırmaz. Siyaset rehaveti, iktidar sarhoşluğunu hiç kaldırmaz. İşte burada İbn-i Haldun’un iktidar teorisi devreye girer. Zayıfladığınız anda yeni yapılar ortaya çıkar.

Türkiye’de bugünlerde iç siyasi alanda yeni yapılara ihtiyaç olduğu algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu durum ihtiyaçtan mı yoksa ihtiyaç mı oluşturuluyor? İyi görmek lazım. Bu algıyla eş zamanlı özellikle iktidarın temsil ettiği siyasi alanda bazı hareketlilikler yaşanıyor. Yaşanan bu hareketliliğin toplumsal beklentilere cevap verme düzeyleri ve bu cevapları verecek kadroların oluşumları çok önemli. Yeni oluşumlarda hareketliliğe önderlik eden kadrolar her şeyi belirler.

Son dönemde siyasette yeni oluşumların üç koldan ilerlediği görülmektedir. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu AK Parti tabanına oturma gayretindedir. 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hareketi ise merkez siyasetine oynadığı görülmektedir.

Bu hareketler ete-kemiğe bürünürken siyasi geleceklerini de belirledikleri görülüyor.

Son günlerde kulislere yansıyan bilgilere göre Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu hareketleri AK Parti içinde bir dönem görev yapmış artık işlevleri kalmadığından kenarda kalmışların emekliler lokaline dönmek üzere. Bunun bir örneğini İYİ Parti’nin kuruluşunda gördük. Netice ortada. Yani bitpazarı ve nur yağma meselesi…

Ekrem İmamoğlu’nun hareketleri ise Meral Akşener’in İYİ Parti’yi kurmadan özellikle 15 Temmuz Darbe girişimi öncesi tavırları sergilediği izlenimi veriyor. Büyük umutlar beslenen İmamoğlu daha Belediye Başkanlığına alışamamışken Cumhurbaşkanı adaylığı için Türkiye turuna çıkmış imajı veriyor.

Öyle anlaşılıyor ki siyasette toplumsal beklentileri karşılayacak yeni yapılanmalar görülmemektedir. Son zamanlarda ortaya çıkanlar ancak siyasette parçalanmaya yarayacak küçük oluşumlar olarak kalmaya mahkûmdur.

Bu nedenle AK Parti’nin 24 Haziran ve 31 Mart seçimleri ile son 23 Haziran İstanbul seçimleri de dâhil olmak üzere bugünkü durumları da gözönüne alınarak milletin beklentileri, toplumun taleplerine uygun yeniden yapılanma fırsatını kaçırmaması gerekmektedir. Özellikle siyasette toplumsal beklentilere ne kadar baraj konulursa konulsun, ne kadar alternatifsiz kalınırsa kalınsın beklenmedik anda karşılığını bulur.

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…