Gazeteci bir dostum 9 Ocak 2007 tarihinde o günün şartlarına uygun olarak kaleme aldığım bir yazımı her nedense gündeme taşıyarak bizi zaman tünelinde tam 11 yıl geriye götürüvermiş. Herhalde o günün şartlarında yazılmış yazıma atıf yaparak, “Sen de evvelden Tayyip Bey karşıtıydın” demeye getirmek istemiş olmalı. Her neyse gelelim konumuza.

O yıllarda görev başında bulunan vali yardımcısı bürokrat bir dostumun, o günün şartlarına uygun olarak anlattıklarını ‘’Tesadüfler ülkesinde tesadüfler devam edecek mi ?‘’ başlığı altında uzunca bir yazı ile anlatmaya çalışmıştım.

Bürokrat dostumun anlattıklarına bakılırsa o güne kadar gelen hükümetler biz bilmesek de hep tesadüflere uygun olarak gelmiş-gitmiş ve maalesef biz de hükümetleri hep kendimiz seçiyor, başbakanlarımızı, cumhurbaşkanlarımızı kendimiz belirliyor zannetmiştik.

Bürokratımız anlatıyor, “Tesadüfler ülkesinde tesadüflerin oluşturduğu şartlarda yaşıyoruz. Her zamanki gibi geçenlerde Ankara’ya Avrupa dan bir heyet geldi. Avrupalı Parlamenterlerin katıldığı toplantıya beni de aldılar. Avrupalı Parlamenterler hep konuşuyor biz de dinliyorduk.Hatta zaman zaman sorgulayıcı bir tavır alıyorlardı. Bir ara Avrupalı parlamenterlerin biri söz aldı ve konuyu Türk demokrasisinin işleyiş tarzına getirerek ‘Türkiye’de başbakan nasıl seçilir?’ dedi. Biz de başladık anlatmaya ‘İşte seçimler yapılır en fazla oyu alan partinin başkanına teamüller gereği görev verilir, o da gider hükümeti kurar’ Bu arada Avrupalı Parlamenter alaycı bir eda ile ‘Hiç düşündünüz mü Erbakan gibi bir adamın dizinin dibinde evlâdı gibi büyüyen bir adam tesadüfen bir şiir okuyacak ve şiiri tesadüfen okuduğu için tesadüfen mahkûm olacak. Daha sonra tesadüfen parti kuracak…’ dedi.Uzun uzun bunları anlattıktan sonra konuyu Tayyip Bey’in parti kurmasına getirdi. Erbakan’ın Partisinin bölünmesini anlattı ve adam koltuğuna biraz daha yaslanarak sözlerini şöyle sürdürdü ‘Bizimle dostluk (!) bağları olan hiçbir ülkede bizim onay vermediğimiz kişi başbakan olamaz, cumhurbaşkanı olamaz ve hatta vali bile olamaz. Bu gerçeği sadece Erbakan bozdu ve o da ancak 11 ay dayanabildi. Erbakan, Demirel’in görevi Çiller’e vermeyeceğini biliyordu amma ortağı bundan habersizdi.’ Konuşma bu şekilde uzayıp gitti. Yani adam özetle ‘Siz bize mahkûmsunuz. Türkiye’de hükümetleri biz kurarız, biz yıkarız. Asker sizin ama kumanda bizde. İhtilalleri bu sebeple hep bizim çocuklar yaptı, siz de sadece baktınız’ demeye getirdi. Ve konuşma pek çok tesadüf hikayeleri ile sürüp gitmişti.”

Şimdi gelelim günümüze. ‘’Tesadüfler ülkesinde tesadüfler devam edecek mi?” demiştim o zaman. Hatta Tayyip Bey’in de bu tesadüfler zincirine eklenen bir halka olabileceğine hükmetmiştim. Ama daha sonra gördük ki iş hiç de öyle değilmiş. Hegemonya aşığı batılı dostlarımızın (!) oyunlarını sezen iki vatan evlâdı Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan, emperyalistlerin oyunlarını sezmiş ve kendi plânlarını devreye sokmuşlar. Bu oyunu pek çok vatan evladı gibi ben de geç sezebilmişim. Burada mühim olan, geç de olsa batılıların oyunlarını, tuzaklarını sezebilmek ve anlayabilmektir, diye düşünüyorum.

Vali yardımcımız bürokrat arkadaşın anlattıklarına bakılırsa Avrupalı parlamenterler kendi oyunlarını anlatıyorlar ama gerek Erbakan’ın ve gerekse Tayyip Erdoğan’ın planlarından habersizler. Tıpkı Batılı emperyalist ülkelerin içimizdeki hainleri de kullanarak saltanat makamına kendilerinin güdümünde ve şizofren olan V.Murat’ı geçirmek istedikleri gibi. O zamanın Genel Kurmayının ve Mithat Paşanın oyunlarını sezen II. Abdülhamit Han derhal iktidara hakim bu güçlerle temas kurdu ve onların şartlarını kabul ediyormuş gibi hareket ederek kendini tahta taşıttırdı, Batılı Devletlerin oyunlarını bozdu ve ülkenin çöküşünü önleyerek ülkede en modern kalkınma hamlelerini başlattı. Jön Türklerin hamisi batılı devletler ve onların yerli uşakları şaşkına dönmüşlerdi. Tanzimatla başlattıkları hegemonyaları Abdülhamit Han’la çöküşe geçmişti. Çünkü “Hasta adam” dedikleri Osmanlı’nın tahtında bu defa milletine, devletine, dinine, kitabına bağlı deha sahibi bir sultan oturmuştu. Bu Sultan Batıya uymuyor bilakis Batıyı karşısında sulta durduruyordu.

Günümüzde ise Sultan Abdülhamit Han rolünü şimdi Tayyip Bey oynuyor. AK Parti gerçeği ülkeye hakim oluncaya kadar Batılı devletlerle çatışmamaya özen gösteren Tayyip Bey kısa zamanda Türkiye’yi Batı ekseninden çıkardı ve “Bağımsız Türkiye’de bundan sonra tesadüflere yer yok” dedi. Tayyip bey “Bu ülkede Batının değil milletimizin istediği parti iktidar olur ve yine milletin istediği adam başbakan olur, cumhurbaşkanı olur” diye kükreyiverdi. Bu muazzam manevrayı anlayamayan bazı eski dostlar, halâ düşman güçlerin tuzağına malzeme taşıdıklarının farkında değiller.

Batı dünyası Abdülhamit Han gerçeğinde olduğu gibi Tayyip Bey’in de kendilerine uygun bir kişilik sahibi olmadığını geç de olsa anladılar. Tayyip Bey’in vatanına ve milletine bağlı olduğunu, Abdülhamit Han gibi kalkınma hamlelerine giriştiğini Batılı emperyalistler geç de olsa gördüler.Tayyip Bey’in ağır sanayiye verdiği önem, teknolojiyi batıdan daha güzel kullanması ve hatta Batıda olmayan hamlelere girişerek otoban, köprü, metro, tünel yapımında, hava alanlarında, Marmaray’da, Avrasya,da, her türlü teknolojide, modern silah üretiminde ve daha pek çok alanda yaptığı hamleler, Batılı emperyalistlerin gözlerini kamaştırdı.

Bu hamleler karşısında batı dünyası aynı zamanda pazarlarını da kaybettiğini geç de olsa anlayarak adeta çıldırdı. Dünya çapında fuarlarda tanıttığımız yerli Altay tanklarımız, insansız ve insanlı hava araçlarımız, Atak helikopterlerimiz, denizaltı ve deniz üstü gemilerimiz, güdümlü ve güdümsüz füzelerimiz, askerimizin kullandığı modern silahlar, Hürkuş uçaklarımız vs. hep Batı dünyasının pazarlarını ellerinden aldığımızı ve İslam dünyasının bu defa Batıya değil, Türkiye’ye yöneldiğini gösteriyordu.

Yani, artık Türkiye de her şey eskisi gibi değildi. Artık Türkiye tesadüfler ülkesi değildi. Tayyip Bey’in, Erbakan Hoca’nın yanından ayrılıp Ak Partiyi kurmasına elbette pek çok insan gibi biz de üzüldük hatta kızdık. Ama nihayetinde Recai Kutan Bey gibi “Tayyip Bey ayrıldığında ben de üzüldüm, kızdım ama şimdi Tayyip Bey iyiki ayrılmış ve Ak Partiyi kurmuş” diyorum.

Ülkemiz için, milletimiz için, devletimiz için, İslam dünyası için hasılı tüm insanlık için bir Tayyip Bey gerekliliği, saklanamaz bir gerçektir. Batılı madrabazların karşısında “Dünya beşten büyüktür” diyebilecek bir başka babayiğit var mı? Müslüman Türk Devleti, İslam’ın son kalesi olarak halâ ayakta duruyorsa bunu önce Allah’a sonra Recep Tayyip Erdoğan’a borçlu olduğumuzu unutmayalım.

Ülkemizin düşmanları “Tayyip Bey’siz bir Türkiye” istiyor. Tamam anladık bunlarla mücadele her alanda devam ediyor. Peki içimizdeki muhalefet görünümdü iç düşmanlar ne olacak? Hele hele parti görünümlü binde 6’lık halk destekli mini muhalefeti ne yapacağız. “Önce ahlâk ve maneviyat” diyorlar fakat ahlâksızca yalan iftira ve karalama üreterek emperyalist Siyonistlerin değirmenine su taşıyorlar. Allah bunlara akıl fikir ve hidayet versin demekten başka elimizden bir şey gelmiyor…