Değişiyoruz, gelişiyoruz, yenileşiyoruz. Her açıdan böyle.

Fiziki olarak, sosyal olarak, kültürel olarak, siyasi olarak, ideolojik olarak. T

oplumsal ufkumuz çok ileri düzeylere açılıyor.

Öyle ki taşrada bu daha belirgin ve daha aktif olarak karşımıza çıkıyor.

Büyükşehirlerde doğadan kopuk, günlük meşgaleler, kalabalıklar içinde yalnızlık insanları fanusa hapsederken ufku da sınırlıyor.

Türkiye’nin yaşadığı olumsuz her olay toplumsal eğitimin bir parçası halini alıyor. Karşılaşılan her problem çözüme ulaşmak için yolları da beraberinde getiriyor. 

Farkında olmadan toplum Susurluk olaylarıyla, 28 Şubatlarla, 27 Nisanlarla, parti kapatma davalarıyla, Gezi Olaylarıyla, 17-25 Aralıklarla, Hendek olaylarıyla, 15 Temmuzlarla, Afrin Harekatıyla, döviz dalgalanmaları ve nice gelişmelerle eğitim sisteminde ki istikrarsızlığın aksine farklı bir eğitimden geçti.

Hep şunu düşünürüm;

“Bu kadar yaşanan hadise ile Rabbim bu milleti hangi göreve hazırlıyor?”

Çünkü 150-200 yıldır bu milletin yaşadıkları öyle dayanılır, katlanılır şeyler değil. Dünyanın üzerimize çullandığı, 100 yıldır da sadece soluk alıp vermekle yetindiğimiz bir dünyada kaldık.

Soluk alıp vermenin dışında kımıldama durumuna geldiğimiz anda yani bizlere çizilen sınırların dışına çıktığımız her an darbelerle, sosyal patlamalarla, kültürel yozlaşma ile karşı karşıya kaldık. Fakat bugün karşı karşıya kaldığımız olaylar karşısında ki gücümüz ise ortada da.

Bir süredir memleket taraflarındayım. Dünyadaki ve ülkedeki gelişmeleri vatandaşın içinde izliyorum. Anında tepkileri toplumsal analizleri takip edebiliyorum. Gayet sade, tarafsız gözlerle yapılan değerlendirmelere şahit oluyorum. Bizlere de farkı bakış açıları ve farklı analizlerle farklı ufuklar açılıyor. T

aşra daha sade düşünür. Bu hem olumlu açıdan hem de olumsuz açıdan bakanlar için böyledir. Kendimi bazen toplumsal bilincin içinde iyi bir öğretmenin elinde hissediyorum. Her gün farklı bakış açıları kazanıyor, her gün ufkumun genişlediğini fark ediyorum. Öyle görülüyor ki farklı mekanlar, farklı olaylar, farklı insanlar daha farklı analiz yapmaya imkan veriyor.

Yaşadığımız son döviz dalgalanma olayları karşısında vatandaşın tepkisi genel olarak “Oyunu gördük” şekillinde. Fakat bunu toplumun tamamına yaymak mümkün değil.

Baskın algı olarak görmek gerekir. Tam aksini düşünenler de az değil. Döviz dalgalanmasının dış güçlere bağlanmasının sadece olayın üstünü örtmek olduğunu düşünenler de var. Bu fikir yayılmak isteniyor fakat karşılık bulmuyor.

Fakat toplumsal analizleri iyi takip ettiğiniz de gelecekte kullanılacak sistemin açıklarını daha rahat görebiliyorsunuz. Tıpkı cari açığın döviz dalgalanmasında kullanıldığı gibi şimdide dövizdeki dalgalanmayı her şeyin fiyat artışına bahane edilmesi, fiyat artışları üzerine de piyasanın daralması ihtimali.

Dostlarla sohbetlerimizde Bayram sonrası ekonomide krizin devam etmesine yol açacak bazı büyük firmaların işçi çıkarma yoluna gidebileceği gündeme geldi.

Döviz dalgalanması ile çıkarılamayan kriz reel üretimi engelleyecek yeni yollarla denenebilir. Bu kapsamda döviz dalgalanmasını sağlayan politikalar izleyen firmaların oyunun ikinci aşamasına geçerek yoğun bir işçi çıkarma yoluna gidebilecekleri ihtimali bulunduğu unutulmamalıdır.

Bu nedenle ellerindeki dövizleri yurtdışına çıkaran belli mahfillerin yönlendirdiği iş kollarının yakın markaja alınarak gerekli tedbirlerin şimdiden işleme konulması gerektiğini toplumsal okumalardan öğrenebiliyoruz. Bunu da ABD’nin ambargo koyduğu iş kollarında ihracat yapan firmalara dikkat. Bu uyarı anti parantezdir.

Öyle görülüyor ki toplumsal kodlarımız artık dünyada bölgemizde ve ülkemizdeki her türlü gelişmeyi rahatlıkla okuyabilecek düzeye ulaşmıştır.

Tabiatı ile toplumsal kodlarımızdaki değişim,  toplumsal beklentilerdeki değişimi ve farklılaşmayı da beraberinde getiriyor. Onun için değişen ihtiyaçlar, farklılaşan beklentileri de devleti yönetenler ve yönetmeye talip olanların daha iyi okuması gerekmektedir.

Bu değişim ve beklentilere cevap verecek şekilde davranılması kaçınılmazdır. Aslında toplum bu mesajları her fırsatta veriyor. Tıpkı 24 Haziran seçim sonuçlarında görüldüğü gibi.

Kısaca toplumsal kodlarımız kişilerin günlük yaşamını kolaylaştıran, günlük yaşamında karşılaştığı problemlerin çözümünden, dünyadaki gelişmelerin ve gelecek perspektifin şekillendirilmesine kadar bütün alanlara açılmıştır. Devletin toplumsal kodların ötesine açılmasına ihtiyaç vardır. Türkiye bu aşamaya bu bilince dayanmış ve uygulamalarla hayata geçmesi gerekmektedir.

Bugün Peygamber hediyesi bu toprakların tapusunu aldığımız Malazgirt Zaferi’nin 947. Yıl dönümüdür. Büyük Taarruz’un 96. Yılıdır. Zaferler haftasındayız.

Umulur ki bu yıl toplumsal uyanışın da son aşaması olur.

Kalın sağlıcakla…