Hepimizin malumu olduğu gibi işveren ve  işçi temsilcileri tarafından oluşturulan heyet 2019 yılı asgari ücretinin belirlenmesi için çalışıyor.

Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre çalışan 14.5 milyon insanın %40.3’ü asgari ücretle çalışıyor.

Yani bu heyetten çıkacak rakam, yaklaşık 6 milyon çalışanı, diğer bir ifadeyle 24 milyon vatandaşımızı ilgilendiriyor. İşveren temsilcileri vergilerin ve çalışanların maliyetlerinin yüksek olduğunu savunurken çalışanlar da onurlu bir yaşam sürmeleri için uygun bir ücret talep ediyor haklı olarak. 

Sizce 2018 yılında brüt 2.029 tl, net ise 1.603 tl olan asgari ücretle onurlu bir yaşam sürdürülebilir mi?

Kasım 2018 verilerine göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 1.943 tl, yoksulluk sınırının 2.385 tl olduğu göz önüne alınırsa durumun ne kadar korkunç olduğu ortaya çıkar.

Günümüzde zorunlu gider kalemi o kadar arttı ki!!! Kira, elektrik, su, doğalgaz, internet, ev ve mobil telefonlar, mutfak giderleri, giyim kuşam, okul masraflarını düşünürsek asgari ücretle geçinmek için sihirbaz olmak gerek.

Mutfak için aldığımız sebze ve meyveleri dilimle almamız, aldığımız ekmeği de herhalde yalamamız gerekiyor!! Geçmişte nüfusumuzun önemli bir kısmı kırsal alanda yaşıyordu. Üreten, tasarruf eden ve kanaatkâr bir millet idik.

Yeni evlenen çiftler asgari ücretle şehirlerde yaşamayı tercih ediyordu. Bu çiftlerin kira, iki ayda bir gelen elektrik ve su faturaları vardı. Üstelik köyde yaşayan ebeveynlerinden gıda ve maddi destek almaktaydılar.

Günümüzde ise; kira, kredi kartı,  doğalgaz, internet, cep telefonları, her ay kabarık gelen elektrik ve su faturaları var.

Nüfusumuzun önemli bir kısmı kentlerde yaşamaya başladı. Yani  köylerden artık gıda ve maddi destek gelmiyor, aksine şehirlerden kırsalda yaşayan yaşlı nüfusa destek gidiyor. 

Asıl üzücü tarafı ne biliyor musunuz? Ekmek, yumurta, tavuk eti, sebze ve meyve bile şehirden köylere gidiyor. Köylerde artık haftanın belirli günlerinde pazar kuruluyor.

Tamamen hazırcı ve tüketim toplumu olduk. Olayın daha önemli başka bir boyutu daha var bence.

Geçmişte erken dönemde iş hayatına atılan düşük gelirli vatandaşlarımız belli bir prim ödemesi yaptıktan veya erkekler 25, bayanlar 20 yıl çalıştıktan sonra emekli oluyordu.

Emekli ikramiyesi alan bu kişiler, emekli maaşı ve ikinci bir işle gelir seviyesi olarak TAM ZAMANINDA rahatlıyorlardı.

Neden tam zamanında?

Çünkü çocuklar evlenecek yaşa gelmekte veya üniversite çağına girmekteydi. İşte paraya daha fazla ihtiyaç olduğu bir dönemde ek gelir elde ediliyordu. Ancak artık böyle bir şansları yok. Çünkü emeklilik yaşı 65 oldu. Daha da kötüsü emekli maaşı bağlanma oranları daha da aşağıya çekildi.

Halk arasında EYT olarak bilinen yasa, çıktığı 1999 yılından itibaren uygulamaya konuldu ve birçok kişi mağdur edildi. En mağdur olanlar ise asgari ücretliler ve özel sektör çalışanları. 

Bakın eğri oturup doğru konuşalım. Hiçbir özel sektör, kimseyi 65 yaşına kadar çalıştırmaz. Polislik, hemşirelik, askerlik, işçilik vs gibi birçok alanda bu yaşa kadar çalışılamaz.

Bu EYT’nin yansımaları ilerleyen yıllarda daha fazla hissedilecek benden söylemesi. Bu yasa ve çalışma şartları insanlara adeta “ömür boyu kölesin” diyor.

Geçmişte en azından 25 yıl kölesin deniliyordu. Şimdi ise kast sistemi gibi asla bir üst sınıfa geçemiyorsun.

O zaman ne yapılabilir? Çare ne?

Konuşmak, şikayet etmek kolay, çözüm söyle dediğinizi duyar gibiyim. 

Emeklilik için, ülkemiz ve insanların fizyolojik şartları dikkate alınarak 33 yıl sigortalı çalışma ve 55 yaşını doldurma şartı getirilebilir. (Bay, bayan ayrımı yapılmadan, çünkü bayanlar tüm toplumlarda erkeklerden daha uzun yaşıyor). Özelikle bayanlarda (Eş, baba vs den kaynaklanan) çift emekli maaşına son verilmeli.

Asgari ücretten alınan vergi ya yarı yarıya düşürülmeli ya da vergi dışı bırakılmalı. Vergi oranlarını düşürüp tabana yaymalı ve mutlaka vergi kaçağı önlenmeli.

Alt gelir seviyesi ve emeklilerin refah seviyesi biraz daha yukarıya çekilmeli. İnsanca ve onurlu yaşam onların da hakkı.

Rahmetli Erbakan hocam 1996 yılında asgari ücretliye %110 zam yapmıştı.

Unutmayalım. Yoksa ülkemizdeki yaşam şartları Hindistan’daki kast sistemine doğru gidiyor.

Gerçekleri söylemek, sessizlerin sesi, kimsesizlerin kimsesi olmak boynumuzun borcu.