Hrant Dink tam 5 yıl önce öldürüldü. Dün yıldönümüydü. Mahkeme, sokaktaki insanın bile varlığını hissettiği örgütü bulamadı.
O yılların atmosferini hatırlayın. Hava kurşun gibi ağırdı. Toprakların yabancılara satıldığından tutun da misyoner faaliyetlerine, sayıları artan kiliselere kadar çok tehlikeli bir iklim oluşmuştu.
'Din elden gidiyor' bile denmişti. Hrant Dink şiddet dozu yüksek tehditler alıyordu. Hedefti. Kendisine de söylendi. 'Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği' diye yazı yazdı. 301'den aldığı cezaya isyan ediyordu. 'Ben nasıl Türklüğü aşağılarım?' diyordu. 'Muhtemelen 2007 benim açımdan daha zor bir yıl olacak' diye yazdı. Umutsuz değildi, tehlikelere teslim olmamıştı.
'Tek güvencem' dediği şu gerçeğin rahatlatıcı iklimine bırakmıştı kendini: "Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce."
Yanıldı, hava öylesine bozulmuştu ki güvercini de vurdular. Gazetesinin önünde uğradığı saldırıda hayatını kaybetti. Yerde kanlar içinde yatarken üzerine atılan beyaz örtü ayakkabısının yırtığını örtemedi. Tetikçi ve ona yardımcı olanlar kısa sürede kıskıvrak yakalandı. Tetikçiye 'kahramanlar' muamelesi yapanlar olduğunu öğrendik sonra.
İlk günden beri tartışıldı: Örgütlü bir saldırı mıydı yoksa havanın etkisinde kalan birilerinin işi miydi? Bütün işaretler örgütlü bir saldırı olduğu yönündeydi. Tetikçi ne İstanbul'u biliyordu, ne Hrant Dink'i tanıyordu. Ve ne de yazdıklarından haberi vardı. İnternet kafede otururken 'Bir Ermeni var' dendi. Hrant Dink hedef olarak gösterildi.
Genç meslektaşımız Adem Yavuz Arslan, hikâyesini belgesel tadındaki üslubuyla kitaplaştırdı. Yargı süreci 5 yıl sürdü. Mahkeme heyeti herkesi şoke eden kararı önceki gün verdi. 'Örgüt yok' dedi. Sadece tetikçileri cezalandırdı. Böyle bir karar vermek için 5 yıl beklemeye gerek yoktu. Bu sonuca bir hafta içinde de ulaşılabilirdi.
Cinayete karar veren bir odak var. Tetikçiler figüran. Asıl olan, ölüm fermanını kimin imzaladığı... Tetikçiye gelene kadar hangi mekanizmaların devreye girdiği... Beklentiler yargı sürecinin arka planını da aydınlatacağı yönündeydi. Ne kadar derinlerde gizlense de örgütün gün yüzüne çıkarılacağı umut ediliyordu.
Bırakın konunun uzmanlarını, sokaktaki insan bile örgütün varlığını hissediyordu. Bu cinayetin Kafes Eylem Planı ve Ergenekon gibi davalarda izleri vardı. Mahkemenin kararı tam hayal kırıklığı oldu. Kimseyi tatmin etmedi. Cumhurbaşkanı Gül "Rahatsızlığı görüyorum, dava henüz bitmedi." dedi. Başbakan Erdoğan ve Adalet Bakanı Ergin, Yargıtay sürecini hatırlattı.
Tatmin olmayanlar arasında Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz da var. İnanılır gibi değil. Ama gerçek. Sonunda bunu da gördük. "Karar beni tatmin etmedi." dedi. Eryılmaz'ın kanaati de olayın arkasında bir örgütün olduğu yönünde. Şu sözler onun: "Bu karar örgüt yoktur anlamına gelmez. Yeterli delil olmadığı anlamına gelir. Örgüt yok diyemem."
Savcı dün "Örgüt de var, delil de var, hem de fazlasıyla..." dedi.
Mahkeme Başkanı bile örgütün varlığına inanırken 'ortaya çıkarılamamasının' nedeni acaba ne olabilir? 5 yıl az mı geldi? Hiç de kısa bir süre değil. Yargının zayıflığından mı yoksa örgütün gücünden mi? Örgüt çok mu derinlere saklandı? Yeni Türkiye'de o derinlere de ulaşılıyor artık. Mahkeme, davanın derinleşmesi için daha fazla çaba gösterebilirdi.
Dink'i hedef gösterenler belli değil mi? Veli Küçük gibi Ergenekon davasından tutuklu yargılananların ifadeleri alınabilirdi. Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda sergilenen kararlılık gösterilemedi.
'Bu dava böyle bitmeyecek' diyenler haklı... Bitmemeli de. Sokaktaki insanın gördüğünü mahkeme de görmeli