Öğretilen, yargının üç ayaklı olduğu…

Sav, savunma, yargı.

Sav, iddia makamı: savcılık.

Savunma: avukatlık.

Yargı, mahkeme.

Yargı, nasıl yasama ve yürütmenin arasında ezilmiş ve sıkışmış, sevilmeyen ve hep baskı altında tutulmak istenen bir pozisyonda ise…

Yargının “savunma” ayağı olarak adlandırdığımız “avukatlık” da yargı içinde sevilmez, hor görülür, sav ve yargı tepeden bakar savunmaya…

Türkiye’nin “hukuk” ve “yargı” sorunu çözülemediği sürece hiçbir sorunu çözülemeyecek iken…

Yargının bağımsız olması, güçlü yargı olması için çaba harcamak birinci hedef olmalıyken…

Ancak siyasiler yargıda bu “doğru”ya izin verme imkanı tanımadığı için…

Kısır döngü içinde bocalayıp dururken…

Şimdi karşımızda bir de yeni oluşturulmuş bir büyük sorun daha çıktı.

Yargının en zayıf halkası olan savunmanın yine de güçlülüğünü kaybetmeyen meslek örgütü barolarla ilgili yapılması düşünülen düzenlemeler kamuoyunun gündemine oturdu.

Hukuk ve yargının sorunlarının dağ gibi olduğu…

Bir siyasi parti liderinin afla çıkan organize suç örgütü liderini makamında kabul edebildiği…

Bir başka siyasinin Elon Musk’ın kurduğu Space X’in uzaya insanlı kapsül göndermesine karşılık “bana ne kardeşim; uzaya insan göndermek Afrika’daki açların karnını doyurabiliyor mu, bunlar daha fazla zulmetme araçları” şeklinde eşsiz bir yorum getirdiği…

Pandemi nedeniyle üç ayda pek çok insanın, ailenin, firmanın, işletmenin ekonomisinin çöktüğü….

Dahası ülke olarak büyük bir ekonomi sorunsalının içine düştüğümüz bu günlerde…

Her konu bitti, her sorun gitti de derdimiz tek barolar kaldı öyle mi?

Barolarla ilgili yapılmak istenen düzenlemede “çoklu baro ve nısbi seçim sistemi” ana başlıkları ön planda.

Baro seçimlerinin nasıl olacağı konusunda zaten her baronun Genel Kurulu yetkili, bir genel kurulda seçimin çarşaf listeyle mi olacağı, çarşaf liste olup olmayacağı vs seçim öncesi karara bağlanıyor… Ama amaç barolardan ziyade TBB oluşumuyla ilgili ise burada tüm baroların ve TBB’nin görüşü alınmadan bir düzenleme yapılması, hele hele siyasi saikler ön planda tutularak işlevsizleştirme amaçları güdülmesi, hukukun ve hayat içinde somutlaşan haliyle sorunlu yargımızın bir ayağının tümüyle kırılmasına sebep olabilecek hatalar barındırmaz mı?..

Bu düzenleme teşebbüsü hangi ihtiyaçtan, hangi taleple doğmuştur, ne gibi aksaklıklar ve şikayetler mevcuttur ki barolara el atılmıştır, öncelikle bu hususlarda özellikle baroların görüşleri alınarak geniş katılımlı ve doğru bir yol haritası çizilmelidir.

Kaldı ki bu düzenlemelerde asıl tehlike “çoklu baro” sistemindedir.

Yani belli sayıda avukattan fazla bulunan barolarda birden fazla baro kurulabilmesine fırsat verilmesidir.

Örnekleyelim, İstanbul 1. Barosu, İstanbul 2. Barosu, İstanbul 3. Barosu mu kurulacaktır?

Bu açıkça baroların meslek örgütü konumundan çıkıp partileşme ve kutuplaşması demek değil midir?..

Bu bir FETÖ projesi değil midir?..

Kirli darbe girişimi öncesi FETÖ bu amaca temel olabilecek tarzda derneksel yapılanmalara girmedi mi?..

Barolar meslek örgütüdür. Ancak aynı zamanda hukuk devletinin ve güçlü yargının en büyük destekçisidir.

Birden çok baro, siyasi, mezhepsel, bölgesel ve dinsel olarak baroların tümüyle siyaset çukuruna atılması demektir ki bu aşamadan sonra baroların ne gücünden ne de varlığından bahsedilebilir.

Amaç yargının saç ayağında zaten en zayıf halka olan savunmayı tümüyle ortadan kaldırmaksa bu tip düzenleme ile artık o zayıf halka da kopmuş olacaktır.

Ülkemizin bilmem kaçıncı “bile bile lades”idir bu ki, gerçekten yazıktır, anlaşılmazdır, bir büyük hata “daha”dır!