Hani insanlar konuşurken, bir işte uzman olmadığı halde, o işi uzmanı kadar bildiğini ifade etmek için, hukukçu değilim ama…Şu kanunu iyi bilirim, ya da doktor değilim ama… Şu hastalığa şu ilaç birebirdir gibi yetkili olmadığı konularda da fikir beyan ederler ya her ne kadar bu durumu eleştirsem de şimdi bende aynı şeyi yapacağım. Öğretmen değilim ama...

Evet öğretmen değilim ama (gerçi bir yıl Eğitim Enstitüsü Matematik Öğretmenliği bölümünde okumuştum) 2 kızımın ana sınıfından, üniversiteye, mastır ve doktora aşamalarını adım adım takip eden, ilgilenen birisi olarak bayağı bir uzmanlık kazandım.

Eğitim sistemimizin son 20 yılını hatta kendi eğitim yıllarımı da katarsak, son 40 yılını yaşayarak ve izleyerek biliyorum. Bugün geldiğimiz noktada ise dershaneler, kurslar, özel dersler büyük bir sektör olmuş almış başını gidiyor. Görünen eğitim sistemimizin bir türlü oturmadığı, sürekli yeni sistemler, programlar, metotlar denendiği. Ve bu sistemlerden kimsenin memnun olmadığı.

Ne öğretmenler, ne öğrenciler ne de veliler.

Bir öğrenci ana sınıfına başladığı andan itibaren hem rutin eğitimini, hem de takviye adı altında ikinci bir eğitim almak zorunda bırakılıyor. Rekabete dayalı sistem bu. Siz diğerlerinden biraz daha iyi olmak, öne çıkmak zorundasınız, bu kısır döngü eğitim hayatı boyunca sürüp gidiyor.

Şimdi düşünün öğrencinin halini, ailenin halini. Aile tüm olanaklarını çocuğunun eğitimi için ortaya koyuyor, çocuk ise çocukluğunu yaşamayı bırakmış, kendisinden beklenen başarıyı yakalayabilmek için, odasına kapanmış tüm zamanını test çözerek geçiriyor. Yarış atı gibi. En yakın arkadaşı en büyük rakibi. Dostluk yok, arkadaşlık yok, sohbet yok, sosyal yaşam hiç yok, manevi değerleri öğrenmeye hiç vakti yok.

Bu şekilde toplumdan tecrit edilerek10-11 yıl geçiren bir çocuktan daha sonra düzgün cümlelerle şakır şakır konuşan, kendini ifade eden, özgüvenli, ruh ve beden sağlığı yerinde bireyler olmalarını bekliyoruz.
Bugün okumayan, yazmayan, muhakeme-yorum yapma alışkanlığı olmayan, uzun cümlelerle konuşmayan, düşüncelerini ifade edemeyen, ülke sorunları dahil hiçbir şeyle ilgilenmeyen, yaşam coşkusundan uzak, tek hedefleri bir fazla net yapmak olan mekanik bir gençlikle karşı karşıyayız maalesef.
Demek ki uygulanan sistemler yine tam doğru değil.
Ben lisedeyken “modern fen eğitimi” denilen sistem ilk kez bize uygulandı. Liselerde daha önce “klasik fen” eğitimi veriliyordu. Klasik sistemde “cebir- geometri” okutuluyordu, modern sistemde ise modern matematik okutuldu. Önermeler, kapsamalar, birleşim, kesişim, mantık gibi daha önce hiç duymadığımız kavramlarla dolu bir matematik okuduk. Daha sonra bu sistem tuttu ki devam ettirildi. Sonraki yıllarda çocuklarımın okudukları matematikte, bildiğim konular olduğu için, takıldıkları yerde onlara yardımcı olabildim. Benim dönem arkadaşlarımdan klasik matematik okuyanlar ise çocuklarının okudukları bu yeni sistem matematikten hiç anlamadıklarını yana yakıla anlatıyor ve çocuklarına nasıl yardımcı olacaklarının yollarını arıyorlardı.

Geldi geçti.
Daha sonra “kredili sistem”diye bir yöntem uygulandı. Öğrenciler sınıf geçmiyorlar, ders geçiyorlardı. Üç yıllık lise eğitimini isterlerse fazla ders alarak 2.5 yılda da bitirebiliyorlardı.

Ders saatleri farklı farklı olduğu için öğrencilerin okula geliş gidiş kontrollerinin sağlanmasında önemli problemler yaşandı.

Örneğin öğrenciler sabah okula geliyor, bir saat derse giriyor, bir dahaki dersi öğleden sonra, dersten sonra eve gitse, tekrar gelmesi sorun, gitmese okulda nerde vakit geçirecek? Onlarda okul dışında bulunan kafeteryalar, pastaneler gibi yerlere giderek buralarda zaman kaybı, konsantrasyon kaybı ve en önemlisi kötü alışkanlıklar edinme tehlikesi ile baş başa kaldılar.

Bu sistem 3 yıl uygulandı, kaldırıldı. Bu döneme denk gelen nesil oldukça zarar gördü.
Eğitimde yapılan diğer bir ani değişiklik ise Üniversite giriş sınavları ile ilgili oldu. Daha önce üniversite giriş sınavında lise 1 ve lise 2 konularından soru soruluyordu, lise 3 konularından soru sorulmuyordu. Öğrenciler üç yıllık çalışma planını okul,dershane, özel ders üçgeninde buna göre ayarlıyorlardı. Lise sona geçildiğinde bir anda dediler ki sınava lise son konuları da dahil oldu. Tabii öğrencilerin tüm çalışma planları alt üst oldu ve o yıl sınava giren öğrenciler hedefledikleri puanların en az 20 -25 puan altına düştüler. En azından bu uygulama illa gerekliyse o yıl değil de, liseye yeni başlayan öğrencilere önceden bilgi verilerek uygulansa öğrenciler planlamalarını ona göre yapsa.

Şimdi alınan her kararın bir gerekçesi var muhakkak.

Sınava lise son konularını dahil etmediğiniz zaman, o konular ihmal ediliyor.

Öğrenci en iyi okulun en iyi bölümünü kazanıyor ama üniversiteye başladığında en temel matematik kurallarını bile bilmediği için çok zorlanıyor hatta dökülüyor.

Oysa liseyi bitiren bir öğrencinin bazı konuları bildiği varsayılıyor. Ama dershanelerde hedef net sayısını artırmak, okullarda ise genel bir eğitim veriliyor.

Birbirinden kopuk ve farklı. Eğitim bir bütün olmalı ve birbirini tamamlamalı.

Artık Milli Eğitimimizde de, Sağlıkta olduğu gibi devrim niteliğinde yeniliklere ihtiyacımız olduğu açıkça görülmekteydi.

Yeni sistem inşallah hayırlı olur.