Ne diyordu Peyami Safa;

Milli kütüphanesine girip de, tek yazı okumayadan çıkan biricik yeni nesil!

Tarih boyunca dünya onlarca devrim gördü.

Büyük Sovyet devrimini gördü, Çin devrimini gördü ama hiç birisi yazısını değiştirmedi.

Japonlar ve Koreliler için Çin yazısı, İran (Farslar) için de Arap yazısı yabancıydı...

Çin her açıdan şu anda Avrupa’yı geçti ve önümüzdeki 50 yılda ABD’yi de geçeceği öngörülüyor.

Japonya ikinci dünya savaşı yenilgisine rağmen en müreffeh ülkeler arasında.

Harfleri, dünyanın en zor yazısı onların bu gelişmişliğine mani olmadı, engellemedi..

Neden?

Neden her şeye harf devrimi ile başlandı?

Neden bıçakla keser gibi geçmişimizden kesilip koparıldık?

Neden dünyada onlarca toplum 1000 yıl önceki eserlerini, on bin yıl önceki anıtlarını okurken biz yüz yıl önceki dedemizin mezar taşını okuyamaz olduk?

Dilimiz şu andakine göre çok daha fazla türkçeydi. Hem harflerimiz latin alfabesi oldu, hem dilimiz fransızca ve ingilizce ile ağdalaşıp bozuldu.

Neden dilimiz Türkçe iken harf devrimi bahanesi ile dilimizden kopartıldık?

Bir söyleşide Prof. Dr. Teoman Durali şimdiye kadar beynimize öğretilmiş ve nakşedilmiş tarihi sorgulayarak soruyor;

“Türkiye’nin yeniden İstiklaline kavuşturulması ve bağımsızlığı yazının değiştirilmesine mi bağlıydı?

Bayram değil, seyran değil, eniştemiz bu milleti neden öptü?

ALZAYMIR TOPLUM!

Geçmiş bizden koparıldı...

Savaş yorgunu, açlıkla ve hastalıkla uğraşan Anadolu halkı oldu bittiyle kendini inkılapların göbeğinde buldu. Dik olan, diklenenlerin de başı alındı.

Alzaymır olmuş bir millet olarak ortada kalakaldık. Anasından babasından koparılmış öksüz bir evlat gibi tarihimizden koparıldık.

Beşerde gen neyse, İnsan’da da yazı odur!

Genetik kodlarımız nasıl bizi geçmişimize bağlıyorsa, yazı da İnsan’ın en büyük mirasıdır, bir milletin zenginliğinin anahtarıdır.

Bizden bu anahtarı çaldırlar!

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın milletçe düştüğümüz bu yıkımlar için “Uçsuz bucaksız Asya’nın, Türkistan’ın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti bulunduğumuz hâlde çırılçıplak kaldık.” dediği gibi,

kıyafetimizle de,

kültürümüzle de,

mirasımızla da

ÇIRILÇIPLAK kaldık!