Abim...

küçüksan esnafıyla arkadaşlarının Sakıp Ağası...

Kanser olduğumda fazla umursamazken ben,

o benden çok üzülmüştü.

hiç hissettirmese de bana,

yaklaşımıyla ses tonundan belli ediyordu üzüntüsünü.

sanki bana "yolcu" imişim gibi bakıyor,

el bebek, gül bebek misali davranıyordu.

henüz tedavi sürecim tamamlanmamıştı,

bir gün akşam saatlerinde yengem aradı;

"abin kalp krizi geçirdi, hastaneyiz.."

apar topar koşarcasına gittik devlet hastanesine.

"uğraşıyoruz" demişti hekimler.

umutla beklemeye başlamıştık yoğun bakım kapısı önünde

çok değil, bir kaç dakika geçmeden kapı açıldı,

"Sakıp Demir'in yakını....." cümlesini işittiğimde

donakalmıştım, "kaybettik" dediklerini beklemeden...

kısa sürede toparlanıp, bizimkileri teselli etmekte bana düşüyordu hastane koridorunda..

demem şu ki,

benim ölümüm beklenirken,

sapasağlam diyebileceğim abim vefat etti.

bugünle 5 yıl olmuş Sakıp Ağa'yı Hakk'a uğurlayalı..

hiç şüphesiz

biz iman edenlerdeniz.

hayatın bir emanet olduğunu bilenlerdeniz.

nefesin ne zaman tükeneceğini kim bilebilir ki..

biz o kadere teslim olanlardanız.

size naçizane önerim;

rahat olun, öyle her şeye kafa yormayın,

ince ayrıntılarla uğramayın, bırakın inceldiği yerden kopsun.

yarın ölecekmiş gibi bugünü yaşayın.

öyle kendinizi de salmayın tabi.

ölümü ve hiç olduğunuzu unutmadığınızda

yaşamın güzelliğini de keşfedecek, insanlığınızın farkına varacaksınız.

geldik gidiyoruz işte,

elde var sıfır.

sıfırın da günahı yok aslında.

o da yalnız başına güzel..

sıfır olmak güzel..

hiç olmak güzel...

...

Abime rahmet, yengeme ve yeğenlerime hayırlı ömür diliyor,

bu dünyada 'HİÇ'liği tercih edenleri selamlıyorum.

selametle...