Türkiye'nin 16 Nisan'da Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumu öyle görülüyor ki dünyayı da gerdi. Özellikle Almanya'da referandum ile ilgili AK Partinin  ‘evet' propaganda çalışmalarına yönelik engellemeler ülkeler arası diplomatik skandallara kadar gitti.

Ardından Hollanda'nın önce Dışişleri Bakanı'nın uçağına iniş izni vermemesi, Almanya'da bulunun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın Hollanda'ya geçerek Konsolosluk Konutuna girişinin engellenmesi ile başlayan gelişmeler. Sonrasında istenmeyen kişi ilan edilmesi ve sınır dışı olayı. Tüm bunlar diploması tarihinde pekte görülen hadiseler değil. Resmen kriz.

Ülkemizde sistem değişikliğini getirecek bir referandum öncesi yaşanan bu gelişmeler içte ve dışta farklı farklı algılansa da olayların arkasında ki gerçekleri doğru okumakta fayda vardır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın Hollanda olayını an ve an takip etme imkânı buldum. Fatma hanımın hem kendi tweetlerinden hem de olaylara yakın bir dostumun an ve an bilgilerinden.

Fatma Hanımın olayı çok garip. Büyükelçilik ve Konsolosluklar ait oldukları ülkelerin egemenlik alanıdır. Özellikle diplomatik görevlilerin o ülkede kesinlikle dokunulmazlıkları vardır. Hiçbir şekilde arabaları aranamaz, eşyalarına el konamaz, diplomatik pasaporta sahip yanında kim olursa olsun müdahale edilemez. Siz ne olursa olsun bir ülkenin bakanını ülkeye hangi yolla girerse girsin Konsolosluk Binasına girmesine izin vermiyor ve bu binaya girilmemesi için polisiye önlemler alıyorsanız art niyetiniz sorgulanmaz bile.  Birde üstüne üslük ülkenizde görevli diplomatı saatlerce alıp poliste tutuyorsanız bu resmen savaş sebebidir. Böyle bir diplomatı poliste tutma hakkınız hiç olmadığı gibi birde ancak istenmeyen kişi ilan eder süre vererek sınır dışına çıkmasını istersiniz. Hollanda Hükümeti öyle görülüyor ki bazı mihrakların kışkırtması ile seçim öncesinin de verdiği stresle tamiri çok zor önemli bir krize neden olmuştur. Telafisinin olup olmayacağını göreceğiz.

Ama olayın arka planı iyi okunması her şeyden önce gelir. İşte bu açıdan bakıldığında Hollanda Hükümetini bu noktaya getiren süreci iyi gözlemlemek gerekmektedir. Hollanda denildiğinde halkının % 70'sinin ayyaş, eroinman, her türlü çarpık ilişkinin serbest olduğu bir ülke diye tarif edilmesine rağmen ‘Dünyanın en sakin ve huzurlu ülkesi' diye propagandası yapılır.

Fakat bu sütunda yazmaya başladığımdan bu yana çok değerli bir dostum Türkiye'de olup biten olaylar konusunda ‘Durum göründüğü gibi değil. Olayların arkasında Almanya'ya değil Hollanda'ya bak.' diye uyarırdı. Hatta ‘Almanya'yı tamamen yöneten ve yönlendiren hep Hollanda'dır. Hollanda bütün olayların arkasında olmasına rağmen hiç ön planda görülmez. Almanya'yı öne sürer. Küçük bir ülke gibi görünse de dikkat et Merkel oradan talimat alır' şeklinde uyarılarının dozunu yükseltirdi. Bu dostumun uyarıları üzerine biraz Hollanda çalışayım dedim. Fakat kıyısından köşesinden birkaç kırıntının dışında detaylı bilgi alacak kaynağa da ulaşamadım.  Ama hep dikkatlerim Almanlardan çok bu ülkeye çevrildi. Sonuçta o dostumun haklılığı ayan beyan ortada.

Durum bu olduğuna göre asıl maksat nedir? diye bakmakta yarar vardır. İngiltere AB'den ayrılma kararı aldı. Bu AB için çöküşün başlangıcıdır. İngiltere'yi bu noktaya götüren nedir? Çok bilmiyorum. Fakat gerçek olan AB'nin ve AB'yle özdeşleşen Almanya için bu iyi bir gelişme değildir. Görünürde Almanya, gerçekte ise Hollanda AB'nin dağılmaya yüz tutan AB'yi hem kendi kontrollerinde tutmak, hem de dağılmasını önlemek istemektedirler. Dağılmayı önlemek için tek çare bulunmaktadır. O da ortak düşman oluşturmak. Bunun içinde tam müzakere sürecini yaşayan Türkiye ve Türkler biçilmiş kaftandır. Çünkü İngiltere'nin AB'den ayrılma kararı üzerine Türkiye'nin AB'ye tam üye kabul edilmesi halinde birliğin bütün karar organları içinde Almanya ile aynı oranda söz sahibi durumuna yükselecektir. O zaman hem dağılmayı önlemek için bir düşman oluşturmaları, hem de güçlerini ağır şekilde bölecek olan potansiyel bir üyeyi devre dışı bırakmak çok önemli bir strateji olarak okunmalıdır. Yani bir anda özellikle AB'nin başta Almanya olmak üzere büyük çoğunluğu da krallıkla yönetilen Hollanda, Belçika, Danimarka, İsveç gibi ülkelerinde Türkiye ve Türklerle ilgili başlayan aleyhte propagandaların altında yatan gerçeğe bir de bu pencereden bakmakta yarar vardır.  Olayları doğru okursak tedbirleri daha isabetli alma imkânımız olur.

Ama şunu da not düşmeden edemeyeceğim; içimizde ne kadar çok Hollandalı varmış. Hepsi ortaya çıktı.

Cuma'nın hayrı üzerinize olsun…