Bir şehri güçlü kılan en önemli özelliklerinden birisi tarihi kökenleri ve geçmişten günümüze aktarılan değerleridir.

Susurluk, binlerce yıllık tarihiyle, kültürel dokusuyla bu açıdan oldukça zengin bir şehir.

Çeşmelerimiz de bu şehrin kültürel hazinelerinden…

Bir meydanda, bir sokağın köşesinde, bir yol kenarında insanlar için oradadır.

Yardımseverliği ve paylaşmayı hatırlatır bizlere…

Oysa bugün tarihi çeşmelerimizden çok azı günümüze kadar gelebildi.

Susurluk’tan Balıkesir’e giderken Önce Vatan’ın az ilerisinde, otoyolun sağında, ağaçlıklar arasında küçük güzel bir çeşme vardı.

Agup Çeşmesi olarak bilirdik.

Adını hatırladığımız ama varlığını unuttuğumuz Agup Çeşmesi, ne yazık ki,

Zamana direnemeyen,

Tarihi dokusunu koruyamadığımız,

Günümüze kadar getiremediğimiz çeşmelerimizdendi...

Bu çeşmenin ilginç de bir özelliği vardı; yakınlarında hiçbir yerleşim yeri yoktu.

Ne Susurluk’a yakındı ne bulunduğu bölge olarak Sultançayır’a…

Bir zamanlar sünnet konvoylarında “Şoför Abi yavaş, Agub’u dolaş” diye tempo tutulan Agup Çeşmesi’nin tarihini merak etmiş miydiniz?

Anlatayım…

Osmanlı döneminde Susurluk Nehri üzerinden yoğun bir nehir taşımacılığı yapılıyordu.

Balıkesir’in tarımsal ürünleri, araç-gereç gibi malzemeler, koyun nakli, özellikle bölgemizde çıkan borasit madeni, İstanbul’a Susurluk Nehri üzerinden gönderiliyordu.

Marmara Denizi’ne kadar uzanan nehir yolu, dönemin ulaşım imkânları içinde karayolu yerine nakliye maliyetlerinde önemli bir indirim ve kolaylık sağlıyordu.

1800’lü yıllarda Abdurrahman Efendi, o zamanlar otoyol gibi kullanılan nehirde yolcuların abdest almaları, su ihtiyaçlarını gidermeleri amacıyla Susurluk’a 5 km uzaklıkta Önce Vatan’ın olduğu bölgeye işte bu çeşmeyi yaptırdı.

Zamanla yıpranan çeşmeyi Hacı Mustafa onardı; torunu Çakmak Ömer de yıllarca çeşmenin bakımını sağladı.

Yine de çeşme halk arasında yaptıran Abdurrahman Efendi veya onarıp üzerine “Hacı Mustafa Suyu” yazdıranın adıyla değil,

Borasit madeninde çalışırken bir ara çeşmenin tamiratıyla ilgilenen Ermeni halkından “Agop Efendi”nin kolay akılda kalan adıyla anılır oldu.

Susurluk yerli halkı da bu çeşmenin suyuna -nehir kenarında su- anlamına gelen “Yalı Suyu” ismini verdi.

Tarihe saygı…

Vefa…

Tüm bunlar bir şehri yaşanılır kılmanın gereğidir bence…

Bu eserler bir taraftan şehrin dününü temsil ederken diğer taraftan bugününü zenginleştirir.

Geçmişten geleceğe uzanan bir bütünlük sağlar…

Öyleyse kendimize sormamız gereken soru şudur; Bunun ne kadar bilincindeyiz?...