Hayli boş (!) zamanım var son günlerde düşünüp taşınmaya.
Geçmişten bugüne içimize ata geldiğimiz dertleri, tasaları dışarıya çıkarıp muhasebe yapmaya. 
Kimi zaman hastanede, kimi zaman evde dalıp gidiyorum uzaklara. 
Beş ila 10'lu yaşlarlardaki çocukluk yılları geliyor gözlerimin önüne.
İlkokulda kara önlük bile giyemediğim günleri hatırlıyorum. 
İçine ot doldurup futbol topu diye peşinden koştuğumuz çaput bezine ayak salladığımız mahalle maçlarını unutmamışım henüz!
Ateşspor ve Balıkesirspor altyapılarında "Milli" lakabıyla anıldığımız ama, bundan bi haber olan ailelerimizin futbol topunu "bomba" gibi gördüğü günler geliyor aklıma.
Rahmetli babamın elimden tutarak götürdüğü Hizmet gazetesinde "eti senin, kemiği benim" diyerek merhum Fikri Özakbaş'a beni teslim ettiği günleri anımsıyorum.
Sonrasında Yeni Asır, Birlik, Yeni Haber'de geçen gençlik yılları..
Daha neler.. neler..
Aslında ne çocukluğumuzu yaşadık, ne gençliğimizi.
Yani ne çocuk olduğumuzu bildik, ne genç!
Sadece bizler mi?. Hayır..
O dönemin koşulları şartları öyleydi, en azından bizler için..
Güzel, anlamlı ve değerli günlerdi ama, kıymetini bilemediğimizin farkındalığına şimdilerde varıyor, "ne de hor kullanmışız o güzelim günleri" diye iç geçiriyoruz!
Aslında Yusuf Hayaloğlu'nun aşağıdaki satırlara aldığım şu dizeleri ne güzelde anlatıyor benim dünden bugüne hayatımı..
***
üstüm başım toz içinde 
önüm arkam pus içinde 
sakallarım pas içinde 
siz benim nasıl yandığımı 
nerden bileceksiniz 
*
bir fidandım derildim 
fırtınaydım duruldum 
yoruldum çok yoruldum 
siz benim neler çektiğimi 
nerden bileceksiniz 
*
taş duvarlar yıkıp geldim 
demirleri söküp geldim 
hayatımı yıkıp geldim 
siz benim neden kaçtığımı 
nerden bileceksiniz 
*
gökte yıldız söner şimdi 
annem beni anar şimdi 
sevdigim var kanar şimdi 
siz benim niye içtiğimi 
nerden bileceksiniz 
*
bir pınardım kan oldum 
yol kenarı han oldum 
yanıldım ah ziyan oldum 
siz benim neden sustuğumu 
nerden bileceksiniz 
*
ben ardımda yaş bıraktım 
ağlayan bir eş bıraktım 
sol yanıma boş bıraktım 
siz benim kime küstüğümü 
nerden bileceksiniz...
***
Bilemezsiniz tabi. Sizin çektiklerinizi de ben bilemem..  
Kendi çektiğimi biliyorum ve bunun için de çok çektik çook diyorum.
Kan kusup kızıcık şerbeti içtiğimiz günlerde oldu, ama kimseye kırılmadık, hayata küsmedik, Yaradanımıza şükrettik. 
En büyük acının sabır, yaşamın en büyük sermayesinin sevgi ve moral olduğunu asla unutmadık.
Bakmayın siz Ahmet Kaya'nın türküsündeki karamsar dizelere..
Hem ayrıca "Ah bu şarkıların gözü gör olsun" denilmiyor mu?
Anlayacağınız sevgili dostlar, yine bir imtihandan geçiyoruz.
Bu kez biraz daha çetin ve zorlu süreci kapsıyor.  
Alnımızın akıyla çıkacağız inşallah.
....
21 Ocak 2014