Bilirsiniz taksi şoförleri özellikle ülkemizde hayatın duayenleridir.


Memleketin nabzı nasıl, taksicileri dinleyin anlarsınız.

Türk taksicileri bu bakımdan dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar farklıdırlar.

İster Türkiye’de olsunlar ister başka bir ülkede…

Taksici Türk ise eğer…

Hayatın da, siyasetin de, ekonominin de tam ortasındadırlar.

İşte bunlardan biri…

Konyalı Mehmet…

Eşi Bandırmalı…

Danimarka’nın orta kısmında yer alan, topu topu beş bin nüfuslu küçük bir yerleşim birimi Billund’da yaşayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.

Nüfusu beş bin olan Billund, dünyanın turistini çekiyor ve pek çok ülkenin havayolu şirketi uçuş gerçekleştiriyor.

Mehmet, 20 yıldır oradaymış…

Eşi nedeniyle Bandırma’ya dönmeyi düşünse de içi epey tereddütlü…

Çünkü…

Burada insana da, çalışana da değer veriyorlar diyor Mehmet, kendi ağzından dinleyelim:

“Burada sistem başta kim olursa olsun işliyor.. Bizde ise sistem tıkalı…

Sistem başta kim olursa olsun tek adama endeksli…

Erdoğan da olsa başta, Kılıçdaroğlu da olsa, İnce de olsa bizim ülkede tek adamcılık var.

Tek adamcılık olursa sistem yürümez.

Bakın burada seçim oldu, aylarca hükümet kurulamadı.. Ama devlette hiçbir sıkıntı olmadı, hiçbir tıkanma olmadı, ekonomide en küçük bir dalgalanma olmadı…

Ama Türkiye’de olsa…

Kaos olur, ekonomi biter.”

Hani diyoruz ya, bazen dışarıda kalmak ve gözlem yapmak en doğruyu verir; haksız mı Mehmet?

Ne de güzel çiziyor çerçeveyi ve devam ediyor dolu dolu:

“Burada kim neye inanırsa inansın, ister Hıristiyan olsun, ister Müslüman, ister ateist olsun, ister Yahudi, devlet hiçbir şeye bakmaz… Devletin kutsalı vergidir. Vergiyi alır, kimseyi kayırmaz, kimseyi ayırmaz, vergi dedin mi gözünün yaşına bakmaz. Ondan işte bu refahlık… Benim kayınço var Türkiye’de fırıncı, vergisini veriyor, yanında dünyanın altınını satan kuyumcu arkadaşı var, o da aynı vergiyi veriyor… Türkiye; vergiye önem vermediği sürece aynı cenderede boğulup kalır.”

E bunları söyleyen yabancı bir ülkede hayatını sürdüren bir Türk taksici..

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek olmadığına bir basit örnek daha.

Mehmet’i dinleyelim, durmaksızın devam ediyor çünkü:

“Geçenlerde havaalanına geldim, müşteri alacağım… Bir beyefendi bindi, yanında da başka biri daha… Neyse aldım götürdüm, meğer bakanmış, indirdiğim noktada öğrendim… Bizde böyle bir şey olabilir mi, taksinin birine bir bakan korumasız kollamasız binebilir mi?.. Burada idareciler insanın içinde, hayatın içinde… Bizde olsa bakanın bırakın taksiye bindiğini korumasız gezdiğini görebilir misiniz?..

Türkiye’de bakana bakanlar onlarca arabayla bakanın önünde-arkasında giderler…

Bakana bakanlar daha çok bakancılık oynar.”

Konuşmanın burasında biz de kalın çizgilerle o tanımlamanın altını hafızamıza kazıdık:

“Bakana bakanlar…”

Ne kadar da doğru…

Bizde bakan taksiye binmez.

Korumasız gezmez…

Bakanın korumaları, kollamaları, bürokratları bakanın sağını solunu çevreler, sıkar, boğar.

Halkın gözündeki iticiliği anlatmamıza gerek yok herhalde…

Siyaset Türkiye’de bu seviyede…

Türk siyaseti bakana bakanlardan kurtulamadığı sürece ve o bakanlar bir gün Danimarka’daki bakan gibi rahat olmadığı sürece bizim anladığımız şu:

Billundlu Mehmet, Türkiye’ye hasret duysa da, sittin sene dönmez Bandırma’ya.