Böylesine açık ve net bir soruya cevabınız ne olurdu?
Düşünün taşının ama, cevabını kalben verin. Tahmin edebiliyorum aslında vereceğiniz karşılığı.
Nasıl mı?..
Biliyorsunuz iletişim çok hızlı.
Dünya bir köy haline gelince gıybet de küresel boyut kazandı.
Hayra ve şerre vesile olan iletişim araçlarıyla insanların ayıp ve kusurları milyonlara mal edilerek gıybete şahit tutulabiliyor.
İnsanlar bu küresel günahtan nasıl kurtulacaklarını, bunun vebalini nasıl taşıyacaklarını düşünüyor.
Oysa gıybete giden yolları kapamakla yükümlüyüz hepimiz hiç kuşkusuz.
. Şu bir gerçek ki; dilden dile dolaşan sözün değişime uğramadan tam olarak doğruyu ifade etmesi çok zordur.
“Her duyduğunu nakletmesi, kişiye yalan olarak yeter” sözleri bunu çok güzel açıklıyor.
Bir insan hakkında "aval aval yüzüme baktı…” demek kadar da olsa duyduğu zaman muhatabın hoşuna gitmeyecek sözdür gıybet.
Hiç kimse, başkalarının eksik ve hatalarını görüp, onları dile dolayıp herkese söyleme hakkına sahip değildir.
Bazılarının ağız iplerinde kopukluk var maalesef. Bağı kopmuş kese gibi içlerinde ne varsa dışarı dökülüyor.
Diyor ki, “Daha neleri var neleri ama gıybet olur diye korkuyor, hepsini söylemiyorum.
Bu ifadesiyle gıybetten kaçınır gibi görünerek "ben dedikodu yapmam" demeye getiriyor sözü.
Aslında bilmiyor, "söylemiyorum" sözünün çok daha büyük bir gıybet olduğunu.
Çok işittiğinize eminim böyle sözleri yakınınızdan.
Üstüne üstlük diyeceğini der, atacağı iftirayı atar.
Sonra da “Vallahi ben demiyorum, başkasından duydum, öyleymiş..” diyerek kendini temize çıkarmaya çalışır utanıp sıkılmadan, vicdanı sızlamadan..
***
HASAN BASRİ’NİN VERDİĞİ DERS
Balıkesir'in yetiştirdiği değerli gazeteci-yazar din alimi Hasan Basri’ye günün birinde “Adamın biri seni arkadan çekiştirdi” demişler.
Üstat bunun üzerine, adama bir tabak hurma ile birlikte şu haberi gönderir:,
- "Duyduğuma göre sen bana iyiliklerini hediye ettin. Ben de buna karşılık vermek istedim. Fakat senin hediyene denk gelecek hediye veremediğim için özür dilerim.”
Şu inceliğe, şu nezakete, şu derse bakar mısınız Allah aşkına.
İşte ibret alacağımız bir başka hikâye daha:
Bir adam Hasan Basri’ye gelip “Falanca kişi, senin hakkında şunları söyledi”, diyerek onun gıybetini yapınca, aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Ne zaman söyledi?
- Bugün
- Nerede?
- Evinde.
- Onun evinde ne yapıyordun?
- Ziyafet vardı, onun için gitmiştim.
- Orada ne yedin?
- Sekiz çesit yemek vardı, hepsinden yedim.

Ardından Hasan Basri: “Sekiz çesit yemeği karnına sığdırdın da bu sözü sığdıramadın ha?” diyerek, adamı yanından uzaklaştırır.
Unutma!
Senin yanında başkasını çekiştiren, seni de başkasının yanında çekiştirir.
Hakkımızda yapılan gıybet bir şekilde bize ulaşır.
Ya başkaları bize aktarır, ya söz dolaştırılırken kulak misafiri oluruz, ya da kalbimizde gıybetimizi yapana karşı bir soğukluk ve sevgisizlik ilhamı alarak ondan uzaklaşma eğilimine gireriz.
Toplumun çözülmesine, insanların kardeşliğinin ve birliğinin kaybolmasına sebep olan en büyük hastalık gıybet.
***
YÜZÜNE DE SÖYLEDİM DEMEN SENİ KURTARMAZ
İNSAN gıybet yaptığının farkına varamıyor bazen.
Uyardığım kişilerden genelde şunu işittim: “Yüzüne de söyledim zaten!”
Yüzüne söyleme ayrı bir şey, yüzü yokken başkalarına söyleme ayrı bir şeydir.
Daha sonra yüzüne söyleyecek olsan bile, yüzü yokken başkalarına da söylediğini söyleyebilecek miyim? diye düşünmeli insan.
Söylemeye vakit bulabilecek mi, söylemeye yüzü olacak mı bilemez ki insan.
İşte işin püf noktası da burası. Bunu düşünemiyoruz.
“Yüzüne de söyledim” demek kendimizi rahatlatma, o büyük günahtan kaçma çabasından başka bir şey değildir diye düşünüyorum.
Bu mübarek günde Ali Seycan kardeşimin benimle paylaştığı mesajda sakıza benzetilirken gıybet, gevezelik vasfına dikkat çekiliyor insanın. T
am da bu noktada şu uyarı yapılıyor:
İnsana konuşma kabiliyeti verilmiştir ama, bu yerinde kullanılmazsa zararlı sahalara kayar..
Kardeşlerim;
Gıybet eden, kendisini üstün görür. Tepeden bakar.
Ama gerçek er ya da geç ortaya çıkar.
Kalbin en büyük hastalıklarından biridir o.
Gıybet kanser gibidir, girdiği yer iflah olmaz.
Aileyi parçalar, toplumu çökertir, cemiyeti felakete götürür.
Bu yüzden her zaman uzak olmalı dedikodudan.
Ne dinleyicisi, ne de taşıyıcısı olmamalı insan.

Gıybetten uzak bir yaşam dileğiyle hayırlı Cumalar..
13 OCAK 2017