Balıkesir'de yapılan en güzel iş nedir?
Böylesine açık ve net bir soruya cevabınız ne olurdu?
Hemen yanıtlamak için acele etmeyin.
Düşünün, taşının ama, cevabı kalben verin.
Tahmin edebiliyorum vereceğiniz karşılığı aslında.
Nasıl mı?.. 
İşte böyle..
İletişim vasıtalarının çok hızlı geliştiği, dünyanın mahalleye dönüştüğü çağımızda, gıybet de küresel boyut kazandı. 
Hem hayra, hem de şerre vesile olan televizyon, internet gibi yayın organlarıyla insanların ayıp ve kusurları milyonlara mal edilmekte, milyonlar gıybete şahit tutuluyor!
İnsanlar bu küresel günahtan nasıl kurtulacaklarını, bunun vebalini nasıl taşıyacaklarını düşünüyor, çareler arıyor, bazı şeylerle kendini avutmaya çalışıyor. 
Oysa herkes gıybete giden yolları kapamakla yükümlüdür. 
***
ELİN AĞZI TORBA DEĞİL Kİ BÜZESİN...!
Dilden dile dolaşan bir sözün değişime uğramadan tam olarak doğruyu ifade etmesi çok zordur. 
Her duyduğunu nakletmesi, kişiye yalan olarak yeter” sözleri bunu çok güzel açıklıyor.
Gıybet, kelime olarak gizli yapılan, saklı, görünmeyen, çekiştirme, koğuculuk, birinin arkasından konuşma anlamlarında kullanılır. 
Halk arasında gıybet denilince kısaca dedikodu anlaşılmaktadır. 
Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşlanmıyacağı bir şeyi söylemektir. 
Bir insan hakkında söylenen "aval aval yüzüme baktı…” demek kadar da olsa duyduğu zaman muhatabın hoşuna gitmeyecek bir sözdür gıybet.
Hiç kimse başkalarının eksik ve hatalarını görüp, onları dile dolayıp herkese söylemeye hakkı yoktur. Ama maalesef bazılarının ağız iplerinde kopukluk var. 
Bağı kopmuş kese gibi içlerinde ne varsa dışarı dökülüyor. 
Onlar için bu uyarıcı sözler en uygun olur herhalde: 
Bir laf edeceksen. Öyle bir laf et ki herkes dinlesin. Laf etmesini bilmiyorsan. Sus da herkes adam zannetsin”.
***
DEDİKODUMU YAPMA, GÜNAHIM NE ONU SÖYLE...
Bazıları da sözde gıybetten kaçınıyor görünerek, arkadaşları hakkında; “Daha neleri var neleri ama, gıybet olur diye korkuyor ve hepsini söylemiyorum.” ifadelerini kullanırlar. 
Bu sözler, o kasdettiği söylemekten çok daha büyük bir gıybettir. 
Çünkü dinleyen kişinin aklına bir çok şeyler gelir ve acaba hangisi diye düşünür durur. 
Böyle diyeceğine, o kişinin 100 tane günahını açık açık söylese, her halde sözleri, akla gelebilecek şeylere sınır teşkil etmesi bakımından daha zararsız olurdu. 
Böyle kişilere nasıl tavır alınsa daha iyi olur diye düşünürüz çoğu zaman. 
Bizlere fikir vermesi açısından "Gıybet karşılığı hediye” başlıklı yaşanmış olayı paylaşmak isabetli olur zannımca.
Anlatıldığına göre Hasan Basri’ye “Adamın biri seni arkadan çekiştirdi” derler. 
Bunun üzerine Hasan Basri, adama bir tabak hurma ile birlikte şu haberi gönderir:,
- "Duyduğuma göre sen bana iyiliklerini hediye ettin. Ben de buna karşılık vermek istedim. Fakat senin hediyene denk gelecek bir hediye veremediğim için özür dilerim”.
***
ERDEK'TE KONUŞULAN AYVALIK'TA DUYULUR..!
Evet, günümüzde unutulan, hatta günahtan bile sayılmayan, toplumun orta yerine saltanatını kuran bir büyük hastalık var. 
Hiç birimiz farkında değiliz bunun, oysa gıybet etmek çok önemli bir konudur. 
Gıybet bir kimsenin hakkında onun işitemeyeceği bir yerde onun hoşuna gitmeyecek bir üslüpla onu konuşmak, onun herhangi bir özelliğini bir kusurunu ya da bir sözünü topluma duyurmaktır. 
Eğer ki bu özellik o bahsedilen kişide varsa gıybet edilmiş olur o kişide yok ise ona iftira edilmiş olur.,
Unutmaması gereken bir şey var: 
Her söylenen söz içimizde ve başkalarının gönüllerinde bir ukde ve yara olarak kalabilir. Ve senin yanında başkasını çekiştiren, seni de başkalarının yanında çekiştirir. 
Gıybet yapılan her türlü hasenatı şerre çevirir. Bu bakımdan dikkat edilmesi gereklidir. 
Toplumun çözülmesine, insanların kardeşliğinin ve birliğinin kaybolmasına sebep olan en büyük hastalık gıybettir.
Hakkımızda yapılan gıybetler bir şekilde bize ulaşır.  
Erdek'te konuşulan bir şey Ayvalık'ta duyulur. 
Ya başkaları bize aktarır, ya söz dolaştırılırken kulak misafiri oluruz, ya da kalbimizde gıybetimizi yapana karşı bir soğukluk ve sevgisizlik ilhamı alarak ondan uzaklaşma eğilimine gireriz. 
***
SEKİZ ÇEŞİT YEMEĞİ KARNINA SIĞDIRDIN DA Bİ SÖZÜ MÜ SIĞDIRAMADIN!
İşte ibret alacağımız bir başka hikâye daha:
Bir adam Hasan Basri'ye gelip “Falanca kişi, senin hakkında şunları söyledi” diyerek onun giybetini yapınca, aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Ne zaman söyledi?, 
- Bugün. 
- Nerede? 
- Evinde. 
- Onun evinde ne yapıyordun?
- Ziyafet vardı, onun için gitmiştim.
- Orada ne yedin? 
- Sekiz çesit yemek vardı, hepsinden yedim. 
Bunun üzerine Hasan-ı Basri: 
- “Sekiz çesit yemeği karnına sığdırdın da bu sözü sığdıramadın ha?” diyerek, adamı yanından uzaklaştırır.
***
ARKADAŞIN İSE EĞER NİÇİN KÖTÜLÜYORSUN BİR BAŞKASINA..
Gıybet, özellikle toplumdaki, güven, sadakat, vefa ve kardeşlik bağlarını hedef alır. 
Zararları uzun vadede kendini gösterir. 
Çoğu zaman sohbet ortamı içinde kendini gizler, zaman zaman tenkit elbisesine bürünür ve hatta nefse bir rahatlama hissi de verir. 
Bundan dolayı insanlar, gıybete düştüklerinin farkına varmazlar.
Yüzüne de söyledim zaten!” demek kişinin kendini rahatlatma çabasıdır. 
Ama daha önce yüzüne söyleme ayrı bir şey, şimdi yüzü yokken başkalarına söyleme ayrı bir şeydir. 
Kendi yüzüne söylediğini, başkalarına söylemenden hoşnut olmayabilir, hakkında konuştuğun kişi. 
Daha sonra yüzüne söyleyecek olsan bile, "yüzü yokken başkalarına da söylediğini söyleyebilecek miyim?" diye düşünmeli insan. 
Söylemeye vakit bulabilecek mi, söylemeye yüzü olacak mı?
“Başkalarına söylemeseydin kardeş!” derse, ne cevap verir arkadaşına o zaman.
Eğer hakkında konuştuğumuz kişi yanımızda olsaydı cümlelerimizi değiştirme ihtiyacını hissedecek miydim diye düşünmeli her zaman. 
Cevabı "evet" ise, -doğruyu söylemek kaydıyla- bu yapılanın adı gıybettir. 
Söylenenler onda yoksa ayrıca birde iftirada bulunmuş olunulur ki, bu daha büyük arabozucu bir şeydir.
***
DEDİKODU KANSER GİBİDİR, GİRDİĞİ YER İFLAH OLMAZ!
Güzel bir kardeşim, dostum var benim Edincik'te.
Gazeteciler Cemiyeti Körfez Buluşması programı sonrasında bazı yaratıkların sahneye çıktığını görünce bana okuduğunuz satırları göndermiş.
Aradım hemen kardeşimi, teşekkür ettim..
İki lâfın belini kırdıktan sonra, bizde başlamadık mı onu bunu çekiştirmeye. 
"İşte efendim, geldiler, gördüler, yediler, içtiler, gittiler. Sonra da saf ayaklarına yatıp üç maymunu oynadılar" gibisinden..
Hemen Edincikli dostum; "Hooop! Yanlış yapıyorsun" diye uyardığında kendimize geldik, bu hayatın boş-beleş olduğunu hatırladık!
Gerçekten çok çok kötü bir şey dedikodu, haset..
Anlayacağınız, gıybet dediğimiz illet pek çok kavgaya ve küskünlüklere vesile olabiliyor.
Sakız gibi bir şey.
Nasıl ki bazıları sakız çiğnemekten hoşlanıyor.
Gıybet de öyle. 
***
ÇEVRENİZDE ÇOK KONUŞAN VARSA DİKKAT EDİN..
Unutmadan, bazı insanlarda gevezelik vasfı vardır. Sınırlandıramazsa bu nitelik, taşkın seller gibi etrafı tahrip eder.
İnsana konuşma kabiliyeti verilmiştir ama, bu yetenek yerinde kullanılmazsa zararlı alanlara girer.
Gıybet eden kişi de çok konuşur, ayrıca kendisini üstün görür. 
Hem çevresinde kim varsa yerden yere vurur, hem meslektaşlarını küçümser.
Küçük dağları ben yarattım havası estirir.
Kendini görmez, tepeden bakar herkese. 
Bakar bakmasına da, gerçek er ya da geç ortaya çıkar. 
Kalbin en büyük hastalıklarından biridir o. 
Gıybet kanser gibidir, girdiği yer iflah olmaz.
Aileyi parçalar, toplumu çökertir, cemiyeti felakete götürür. 
Bu yüzden herzaman uzak olmalı ondan. 
Ne dinleyicisi, ne de taşıyıcısı olmamalı insan. 
Gıybetten uzak bir yaşam dileğiyle… 
***
İNSANLIĞINI UNUTANLAR VAR BALIKESİR'DE..
Bugün bu konuyu gündeme taşımamızda elbette bir neden var. 
Bize gıybetin,riyakârlığın tıpkı canlı bombaya benzediğini, patladığında kalpleri parçalayıp kırdığını hatırlatan sözde arkadaş ve dostlara selam olsun. 
***
Günün sözü; 
Başkalarının düşüncelerine göre hareket edeceksek kendi düşüncelerimizin ne anlamı kalır. 
...