Türklerin kebap kültürüyle tanıştırdığı İngilizler, güneydoğulu vatandaşlarımızın sahibi olduğu restoranların gözde müşterileri arasında başı çekiyor.  Türk olduğunuzu öğrendiklerinde ilk tepkilerinin “kebap” olması da bunun göstergesi. Yeni bir tat daha öğrettik İngilizlere. Balıkesir’den götürüp ikram ettiğimiz lokumun tadı damaklarında kaldı diyebilirim. Dursunbey’in tarihi lokumcusu Şekercioğlu’nun yerinde olsaydım Balıkesir sınırlarını aşar, dünyaya açılırdım. Öyle bir reklamını yaptık ki Londra’da, Balıkesir’in adını da ezberlettik!
BALIKESİR Gazeteciler Cemiyeti'nin “Yerel Medyanın AB standartlarında Demokrasiye Katkısı. Gazeteciler Avrupa’daki medya yapısını öğreniyor”  adı altında hazırladığı ve İngiltere, Almanya, Belçika ve Portekiz'i kapsayan Avrupa Birliği projesi, sadece meslektaşlarımız açısından değil, ülkemizin ve dolayısıyla Balıkesir’in tanıtımına da katkı sağladığı inancındayım. 
Her grup gittiği ülkeye beraberinde Balıkesir’i tanıtan, özelliklerini yansıtan broşürler yanında hediyeler götürdü. Bunlardan biri de, Dursunbey’de 100 yılı aşkın süredir üretilen, ancak Balıkesir merkezde bile adı yeni yeni bilinen ‘Türk Lokumu’ idi. 
Portekiz, Belçika ve Almanya’da ikram edilenler tadını nasıl buldular bilemem, ama İngilizler, bizim Şekercioğlu’nun lokumuna bayıldı! 
İmkânımız olsaydı keşke, yani bagaj sorunu yaşamasaydık da onlarca paket götürebilseydik. Çünkü inanılmaz rağbet vardı. Londra sokaklarında peş peşe açtıkları restoranlarla İngilizleri Türk kebabıyla doyuran güneydoğulu kardeşlerimiz bile kıskandı lokumumuzu!  Hal böyle olunca gururlandık markamızla(!).  
Şunu da gördük, “Dünyayı doyuran il Balıkesir” diyoruz, ama kendimiz çalıp oynamakla ulaşabileceğimiz nokta yok. Anlayacağınız yapacak çok işimiz var, çok..
Bu küçük anektodu paylaştıktan sonra devam edelim ekip arkadaşım, meslektaşım Birol Uzunay’ın gözüyle Londra izlenimlerini aktarmaya.
Çok kültürlülük ve kebap
Londra sokaklarındaki bir diğer gözlemimiz dünyanın her ırkından insanın bu caddelerde özgürce yürüye-bilmesi oluyor… Hintli, Çinli, Afrikalı, Japon, Avrupalı onlarca, yüzlerce ırktan insan kendi kültürel özelliğini taşıyarak Londra caddelerinde çalışabiliyor; yürüyebiliyor.  Caddelerdeki renklilik, farklılıklara olan hoşgörüsü İngiltere’yi herkese beğendiriyor… Tek dikkatimizi çeken özellik ise; siyahların yine siyahlarla; beyazların da yine beyazlarla arkadaşlık etmesi oluyor…  Orta kademeli işlerde, daha çok İngiliz vatandaşı siyahların, alt kademeli işlerde azınlıkların çalıştığı çok açık… 
İngiliz bir garsona ya da danışma görevlisine rastlama ihtimaliniz çok düşük. İngiltere’de Kıbrıs Türkleriyle birlikte yaklaşık 350 - 400 bin arasında Türk yaşıyor. Türklerin Kıbrıs kökenlileri kendilerine orta kademe-deki işleri rahatlıkla buluyorlar. Son 30 yılda İngilte-re’ye göçen Türklerin ise yolu bir şekilde “kebap” sözcüğünden geçiyor… Çünkü her sokakta bir Türk kebapçısına rastlanıyor. Hatta bazı Türk mahallesinde aralıksız 15-20  kebapçıya rastlamak mümkün. Türkiye’deki standartlara asla ulaşamasa bile “kebap” adı altında satılan dönerin zannettiğimizden çok daha fazla tutkunu var ve Avrupa, adeta kebap salgınına tutulmuş durumda.
Parası olmayan 
Londra’ya gelmesin
Pound, TL karşısında çok değerli bir para birimi. Bunun dışında Londra, İngiltere ölçütlerinde de pahalı bir şehir… Bu yüzden Londra’da gezmek çok zor; yaşamak imkânsıza yakın.
Ev kiraları, toplu ulaşım ve elbette ki yiyecek için Londra’da küçük bir servet harcamanız gerekiyor. Marketler de, restoranlar da Türkiye ile kıyaslanınca çok pahalı. 
Ancak bizim için asıl şaşırtıcı olan İngiliz yemek kültürü oluyor. Zira böyle bir kültür, yaygın halk içerisinde yok. Üst tabakanın ne yediğini bilmiyoruz; ancak ortalama İngilizlerin sadece atıştırdıklarını ve yalnızca doyduklarını tahmin ediyoruz.
Çünkü, gördüğümüz yeme içme manzaraları karşısında; lezzetli yemeklerin sadece parayla âlâkalı olmadığını, lezzetli yemek için derin bir kültürün ve ülke coğrafyasının önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Londra zengin, 
Londralı orta halli!
Dünyanın her bölgesindeki sömürgeleriyle, sanayisi ve denizciliğiyle tanınan İngiltere’nin 
zengin bir ülke olduğu çok açık… 
Londra’nın da marka bir şehir olduğu, şık alışveriş caddelerine sahip olduğu, evlerinin güzel ve pahalı olduğunu biliyoruz. Ancak, ortalama bir İngiliz’in yaşamı incelendiğinde bizden çok da farklı yaşamadığını anlıyoruz. 
Otomobil ücretleri İngiltere’de çok ucuz olsa da; lüks arabaya binen çok az insan var. İngiltere’de bir öğünde dört çeşit yemek yiyebilen ancak Lordlar ve Sir’ler olmalı! 
Yine evlerin küçüklüğü ve ek iş yapan insanların çokluğunu görünce Türkiye’deki sosyo-ekonomik yaşamın öyle kimi çevrelerin abarttığı kadar çok da kötü olmadığı kanaatine varıyoruz. Şehircilikte çok ama çok kötüyüz ama sosyo-ekonomik durumumuz çok da kötü değilmiş!
...