Balıkesir'in daracık sokaklarından birinde, zamana direnen küçük bir dükkân… İçeriye adım attığımızda, burnumuza metal ve yağ kokusu karışıyor. Torna tezgâhının uğultusu ile tezgâhın başında duran "X Usta" yıllara meydan okuyor. Babasından devraldığı bu mesleği, Balıkesir'de doğup büyüdüğü topraklarda sürdüren “X Usta”, çelik tencere ve çaydanlık tamiratının yanı sıra, nesli tükenmekte olan bir geleneğin son temsilcisi olarak alüminyum çaydanlık üretimine devam ediyor.
Yanında bir çırak olmasa da, oğluyla birlikte bu zorlu ama bir o kadar da keyifli işi sürdüren “X Usta” ile, dükkânının sıcak atmosferinde küçük bir söyleşi gerçekleştirdik.
Usta, bize biraz kendinizden ve bu mesleğe nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?
“Balıkesirliyim ben, buralarda doğdum, buralarda büyüdüm. Bu dükkân, bu tezgâh benim babamdan yadigâr. Daha çocuktum, dizlerimin bağı çözülürdü torna tezgâhının sesinden, korkardım ilk başlarda. Ama babamın o elleri, alüminyumu nasıl ilmek ilmek işlediğini gördükçe büyülendim. Okulda pek iyi değildim, aklım fikrim hep bu dükkândaydı. Okuldan çıkınca hemen buraya koşardım. Babam derdi ki 'Evlat, bu iş sadece el becerisi değil, gönül işi.' Yıllar geçti, babam yoruldu, bu tezgâh bana kaldı ve gönlüm hala ilk günkü gibi bu mesleğe bağlı."
Alüminyum çaydanlık üretimi artık çok nadir rastlanan bir zanaat. Bu işi hala sürdürmenin zorlukları neler?
“Zorluklar saymakla bitmez genç. Bir kere, yeni nesil artık daha çok çeliğe yöneldi. Estetik kaygılar, modern mutfaklar… Alüminyum çaydanlığın o kendine has duruşunu, demli çayın tadını bilen azaldı. Ham madde bulmak da ayrı bir dert oldu. Eskiden her yerde alüminyum levhalar bulurduk, şimdi araştıracaksın, peşine düşeceksin. Ama en zoru ne biliyor musun? Emeğin değeri. Sabah erken gelirim dükkânıma, akşama kadar tornanın başında ter dökerim. Bir çaydanlığın her bir kıvrımına, her bir noktasına göz nuru, el emeği dökerim. Ama müşteri gelir, 'Amca bu ne kadar pahalı' der. Bilmez ki arkasındaki alın terini, yılları, tecrübeyi… İşte o zaman içim acır."
Peki, bu mesleği devam ettirme motivasyonunuz nedir?
"Motivasyonum oğlum. Yanımda duruyor, o da benden öğreniyor yavaş yavaş. Bir de vicdan meselesi aslında. Bu meslekler kaybolursa, el sanatları biterse ne kalır geriye? Her şey fabrikasyon, her şey ruhsuz. Bir demlik çaydanlık yapsam, bir yaşlı amca ya da teyze gelip 'Evladım, eline sağlık, tıpkı eskiden babamın kullandığı çaydanlık gibi olmuş' dese, işte o zaman tüm yorgunluğum gidiyor. Sanırsın ki altın işlemişim."
Yanınızda çırak olmaması sizi düşündürüyor mu? Bu mesleğin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
"Düşündürmez mi? Gözüm arkada kalıyor. Oğlum Allah kısmet eder de devam ettirirse ne âlâ. Ama gençlerin ilgisi yok. Eskiden sıraya girerlerdi çırak olmak için. Şimdi herkes masa başı iş, rahat iş peşinde. Bu iş tozlu, kirli, zahmetli gelir onlara. Gelecek mi? Bilmiyorum. Belki bir gün ben de elimden tornayı bırakırım, bu dükkân kapanır. Ama içim rahat olur, elimden geleni yaptım derim. Bu alüminyum kokusu, bu torna sesi Balıkesir'in tarihine kazındı bir kere."
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
"Çay içmek istersen demliğim hep hazır . Alüminyum çaydanlıkta sobanın üstünde demlediğim çayın tadı başkadır. Gelin, oturun, dinleyin bu sesleri. Belki o zaman anlarsınız, sadece bir çaydanlık değil, bir yaşamı işlediğimizi."
X Usta'nın dükkânından ayrılırken, tornanın sesi hala kulaklarımdaydı. Geleneksel zanaatların modern çağda verdiği mücadeleyi, emeğin ve alın terinin sessiz çığlığını, Balıkesir'in bu küçük dükkânında bizzat deneyimledik. X Usta ve oğlu, sadece çaydanlık değil, bir kültürü, bir mirası yaşatmaya çalışıyorlardı. Onların varlığı, Balıkesir'in kaybolmaya yüz tutan değerlerinin son kalesi gibi duruyordu.