“Bana” kelimesini “kültürel ve tarihi eserler” olarak kabul edin.

“Yılan”ı da (mazur görün lütfen) 2019’un insanı olarak görün.

Yakında tarih avazı çıktığı kadar bağıracak:

“Dokunmayın bana.

Dokunduğunuz sürece yok oluyorum”

Oysa tarih her şeydir.

Bir milletin ilerlemesi için önce geçmişini ve kültürel değerlerini bilmesi gerekir.

Avrupa’da ve Amerika’da neden sayısız müze var dersiniz?

Ve neden bizde Topkapı Müzesi’ne girmek için bile son gelen zamla birlikte 72 TL ödemek zorundayız?

Sadece İstanbul nüfusunun yüzde kaçı Topkapı’yı ziyaret edebildi ki?

Tarih her şeydir.

Tarihini bilmeyen toplumlar gelecekte yok olmaya mahkûmdur.

Tarihi bilmek için onu korumak ve sahip çıkmamız gerekir.

Balıkesir’in Karaoğlan, Dumlupınar, Hacıilbey ve Aygören mahallelerinde pek çok tarihi konak ve ev var.

Restore edilse geleceğe güzel bir miras bırakılamaz mı?..

Birkaç oda ve derneğin kendi çabalarıyla yenilediği konak ve binalar o tarihi bugüne taşımadı mı?..

Başaramaz mıyız istesek?

Yoksa yenileyelim derken yıkıp geçer miyiz?

Baksanıza Rize’ye…

Taaa 18.yüzyılda yapılan tarihi kemer köprü, birkaç yıl önce restorasyon gördü ve geçen hafta kendiliğinden çöktü.

Köylüler diyor ki; köprünün sadece kenar kısımlarında deforme vardı, taban kısmında hiçbir sıkıntı yoktu, köprünün tümünü restorasyona aldılar, statiğini bozdular.

Doğal olarak Valilik diyor ki, olur mu öyle şey, köprü yılların yorgunluğuna dayanamadı; yıkıldı.

Teee 18.yüzyılda yapılmış…

300 yıllık köprü…

Biz dokunmuşuz…

Bir-iki yıl sonra çökmüş…

Köprü demesin mi şimdi; “bana dokunmayın da ne yaparsanız yapın”

Dokununca çökertiyoruz!

Başka örnek:

Aksaray’da bulunan Sultanhanı Kervansarayı restorasyonunda sona gelinmiş de kervansarayın kapalı bölümüne yerden ısıtma döşenmiş, avlulu kısmın odalarına da kurul kararı olmadan kalorifer döşenmiş.

Devamı var…

800 yıllık geçmiş, restorasyonla yok edilirken dönemin mimari özelliklerini yansıtan tuvalet kısmına da fayans döşenip klozet konmuş.

Şaka sanırsınız.

Değil.

“Selçuklular döneminde klozet kullanılıyordu ve ısınma da kaloriferle gerçekleşiyordu” mu diyecekler bilmiyoruz ama…

Kervansarayın dili olsa da konuşsa; o da demez mi:

“Dokunmayın bana, bin yaşayın”

Böyle saçmalık, böyle akıl almazlık sayısız örneklerle alıp başını gidiyor da…

Merakımız asıl şurada:

Bunlara izin verenler, izin vermeseler de göz yumanlar, izin vermeyip göz yummasalar da bunları kafalarına göre yapanlar…

Hiç mi yaptırıma tabi olmazlar, hiç mi ceza almazlar!..

Avrupa’da tarihin nasıl korunduğuna bakın.

Bir de bize.

Gülüyorlar ve acıyorlar halimize.

Elimizi dokunduğumuz değeri yok edip geçiyoruz silindir gibi.