Dün hastanede bir dayı anlattı, içim acıdı.
Balıkesir’in ücra köylerinden birinde arıcılık yapıyor. Kovanları fazla, balı az; çünkü arılarına şeker değil, yalnızca doğa ne verdiyse onu yediriyor. Yıllık 50 kilo bal ancak çıkıyor.
Aynı köyde başka bir “arıcı” varmış; büyük şehirde memur, izin günlerinde köye gelip kovanların başına geçermiş.
Dayının kovanlarının dört-beş katı bal topluyor: 250-300 kilo!
★
Bunu gördükçe kafayı yiyecem diyor dayı; Biz nerede hata yapıyoruz. Herhalde şehir görmüş insanın kafası bu işlere daha iyi çalışıyor ki, 5 katı bal alıyor.
Biz üç kuruşa satarken o, İstanbul’da “köy balı, katkısız, doğal” diye bizim fiyatımızın elli katına pazarladığını duyunca da arı işinden vazgeçtim.
★
Sonra gerçek ortaya çıkmış:
Meğerse bizimkisi arılara yaz-kış glikoz şerbeti basıyormuş.
Doğal bal diye sattığı şey, ballı şerbetten başka bir şey değilmiş.
Adam insanlara “doğal bal” diye ballı glikoz şerbeti satarak resmen zoka atmış, herkesi yemlemiş. Kendi de yemlenmiş!
★
İnsan en çok neye yanıyor biliyor musunuz?
Bu zat-ı muhteremin gibilerin aynı kurumda çalıştığı mesai arkadaşlarına, apartman komşularına “Biz kendimiz üretiyoruz abi, ilaçsız, doğanın içinden” diye yutturmasına…
Hem ekmeğini yediği insanlara, hem de alın teriyle hakiki bal üreten köylüye ihanet aynı anda.
Üçkâğıtçılıkta yeni bir seviye, Nirvana desem yeridir.
★
Dayının anlattıkları aklıma birden eski günleri getirdi. Aynı oyun zeytinyağında oynanmıştı. Gerçi halen oynanıyor! Edremit’te, Ayvalık’ta, Havran’da, Akhisar’da “soğuk sıkım, taş baskı, erken hasat” diye litre litre tağşiş yağı, riviera, hatta rafine yağ tenekelenir veya albenisi olsun diye saplı cam şişelere konulur; üstüne yeşil etiket, yanına da “dededen kalma tarla” hikâyesi… Alan da “doğal” diye sevinirdi.
Aynı "zoka"yı ben de 3-5 kez yemişim.
Zeytinyağı değil, bildiğiniz soya, kanola, palmiye yağı tüketmişiz.
Bizim arkadaş basmış tenekeye renklendiriciyi, al sana natürel!
★
Dayının anlattığı olay üzerine merhum Turgut Özal’ın meşhur lafı kulaklarımda çınladı:
“Benim memurum işini bilir…”
Vallahi biliyor.
Hem de çok iyi biliyor.
Görevini hakkıyla yapan, alın teriyle kazanan memurlarımız, köylümüz tenzihimizdir.
Ama sahtekârlara gelince…
Onlar için tek dileğim var:
Yaşasın cehennem!
#6Aralık #RamazanDemir #KendimeNotlar