Bi kerecik şaşırsaydık ya!

Olmadı, olmadı, olmadı… Yine olmadı. Yine şaşır/a/madık!

Hani Sayıştay raporlarını okuyoruz ya basına yansıdığı kadarıyla…

Sayıştay bunları;  yani kamu kurumlarında ve belediyelerde olup bitenleri, yaptığı denetim sonucu paylaştı ve kamuoyu gündemine düştü ya, iki hususu düşünüp duruyorduk.

Birincisi; acaba bu hukuka aykırılıkları yapanlar hakkında sonuç itibariyle ne yapılıyor?

İkincisi; iyi hoş, demokrasinin ve denetimin gereği bunlar da, Türkiye’de doğru olanın arkasında durulmadığı ve gerçek anlamda görevini  yapan istenmediği için:

A şıkkı: Sayıştay bunları nasıl açıklayabiliyor?

B şıkkı: Sayıştay’dan birilerinin başı yanmaz mı?…

diye düşünüp duruyorduk.

E beklenen oldu…

Şaşır/a/madık yani.

Birincisine dönelim önce: Sayıştay’ın bulduğu usulsüzlükler hakkında suç duyurusunda bulunuluyor ya…

Kamu görevlileri hakkında varolan abuk bir düzenleme nedeniyle kaymakamlığın veya valinin soruşturma izni vermesi gerekiyor biliyorsunuz.

İşte Fatih Kaymakamlığı misal… Usulsüzlük olan dönemin belediye başkanı hakkında soruşturma açılmasına izin vermemiş.

Neden?..

Hadi hukuka uygun bir gerekçe bulsun buna kaymakamlık?..

Neden soruşturma izni vermez idare?..

Sayıştay usulsüzlük var, yolsuzluk var, yanlış var diyor; bunun sorumluları hakkında soruşturma izni neden verilmez?..

Valilikler veya kaymakamlıklara ne?.. Yargı organı mı bunlar, bırakın varsa bir suç, ihmal, kasıt, görevi kötüye kullanma; yapan yaptığının karşılığını bulsun.

Soruşturma izni vermemek gerekçesi diye bir şey olabilir mi allasen?..

Bu örnekleri sık sık münferit olaylarda duyuyorduk, duyuyordunuz zaten; Sayıştay raporlarından sonra demek ki yine aynı ayıplar artarak devam edecek.

İyi de yargıdan korkmak niye; iddia araştırılır, herhangi bir yanlış yoksa zaten sorun da kalmaz. Ama idare organının soruşturma izni vermemesi kararları tümüyle hukuka ve vicdana aykırıdır. Kaldı ki bu kararlar da Danıştay’a götürüldüğünde soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararlar iptal edilmekte ve gecikmeyle de olsa yine soruşturma açılmaktadır.

O zaman “işin gereğini” yapmak varken işi yokuşa sürmek neden?..

Bu devlet hepimizin değil mi, konu kamunun zarara uğratılması demek değil mi; o zaman  yanlışın arkasında olmak neden?..

İkinci hususa bakalım bir de…

Türkiye’de artık “olağan” ve “doğru” olan her ne varsa “olağandışı” gibi görüldüğü için Sayıştay bunları açıklıyor da Sayıştay’a rahat vermezler, görevini yaptı diye Sayıştay’ın da başı ağrıyacak diyorduk.

Bu noktada da şaşıramadık!

Sayıştay’da denetim işlerinden sorumlu başkan yardımcısı “şak” diye görevden alındı!

Beklenen sonların hep beklendiği gibi olmasından bıktık artık.

Gerçekten bu ülkedeki yanlışların nasıl düzeleceğine ve düzeltilebileceğine ilişkin ümitlerimiz gün geçtikçe yok oluyor.

ASKİ’nin su kaçırdığı ortaya çıkıyor, Tayland’a “teknik” gezi düzenlenip alakasız kişiler götürülüyor, kamu kaynaklarının heba edildiği nereye el atsanız ortaya çıkıyor, konser düzenleniyor paralar uçuyor, festival yapılıyor, paralar başka yere gidiyor, bir km yol yapan araca 40 bin litre benzin alındığı ortaya çıkıyor, toplu nikah deniyor, usulsüzlük çıkıyor, bir metre hortuma 78 lira ödeniyor, tekne turu yapılmış, paralar uçmuş, dış gezi yapılmış, geziye gidenler 20 kat gibi gösterilmiş, sünnet yapılmış paralar başka yerlere uçmuş…

Sayısız yanlış devam ediyor bu köşeye sığması imkansız…

Sonuçta ne diyor idare?..

“Soruşturma izni verilmemesine”

Hukuk devletiyiz ya.

Re’sen harekete geçme yetkisi ve görevi olan Cumhuriyetimizin Savcıları ne yapıyor?..

Sayıştay “imdat devlet soyuluyor” diyor.

Devlet ne yapıyor?..

Denetimden sorumlu başkan yardımcısını görevden alıyor.

Bi kerecik şaşırsaydık.

Bi kerecik “doğru”nun yanında olunduğunu görseydik.

Umutlar dip. Hayal kırıklığı tavan.

Bugünün “hukuk, adalet, hak, hakkaniyet” söylemleri hangi masalın satır arasında?..